Bandırma’nın sanat ve kültürü her zaman zengindi.
Televizyonların olmadığı eski dönemlerde Bandırma’da amatör tiyatro toplulukları ölümsüz yapıtlar sahneye koymuşlardı.
Yine o dönemlerde şair ve yazarlar da Bandırma’nın sanat ve kültürüne renk katarlardı.
Bugün, artık aramızda bulunmayan, 1960’lı, 1970’li yıllardaki bazı Bandırmalı şairlerinden dizeler sunmak istiyorum, sizlere.
TAHSİN KAVAK’IN ŞİİRLERİ
KÖYÜMÜN DENİZİ
(Çirkinçavuş köyümün denizine)
Benim köyümün denizi,
binlerce yıl önce de varmış,
zamanın bir yerinde hatta,
Kapıdağı’ndaki Sizik Krallığı’na
severek denizlik yapmış
İşte bu denize güneş,
her sabah turuncu bakmış
Akşamüstleri Avşa’da
şarapla kafayı çekmiş,
turistlere caka satmış
ve giderken, ışıkları
şarap rengine çalmış…
Sahilimize dalgalar,
yaz-kış Erdek’ten gelir
Bu yüzden denizimiz,
bazen uysal ve insancıl,
bazen hırçın sevgilidir
Güvem gözlü, nar gülüşlü
Erdek kızları gibidir…
BANDIRMALI GÜZELİM
(Türkü)
-Çınarlı Çeşmesi’ne-
Çınarlı Çeşmesi’nde
güzeli görmek güzel
Sevdalı bakışlarla
gülmek, gülüşmek güzel
“Beni görmek istersen
Bandırmalı güzelim,
al testini suya gel”
İster çay bahçesine,
İster gazinoya gel
İstersen türkülerle
sevda aramaya gel
“Hiçbir şeyler bilmezsen
Bandırmalı güzelim
al testini suya gel”
Çeşme başı aşkları
dillerde, türkülerde,
o en güzel heyecan,
çırpınır gönüllerde
“Yürek oynar, can titrer
Bandırmalı güzelim,
seni gördüğüm yerde”
Bu çınar, bu çeşme kadar
gün görmek kimin harcı?
Eski aşklar, eski türküler
ne kadar göz alıcı
“Şimdiki kızlar kaçıyor
Bandırmalı güzelim
nedir bunun ilacı?”
YAŞAMAK SABAHLA BAŞLIYORDU
Sabah, bilem kaçıncı kez,
güzelliğini süslenmişti
Saatler yaşamayı gösteriyordu,
sabah, işte bir kere daha
çok güzel oluyordu
Saatler tam yaşamayı gösterirken, ben,
dağlarımın yarısını denizlerle değiştim
ve korsanların sevdiğince denizleri,
eşkıyanın sevdiğince dağları sevdim
Güneş, bir güzel sabah daha getirmiş
ışıklarını geriniyordu
Saatler tam yaşamayı gösterirken, ben,
kayalıklara oturmuş eski çağları düşünüyordum
Balıkları düşünmeyi oltalara bırakmıştım!
ALTAN ÖZGÜR ŞİİRLERİ
BOYNU BÜKÜK İSTEKLER
Bir tren öttü
Gene bir şeyler aldı götürdü
Mesafeler ardına içimden
Bir mendil sallandı rüzgârda,
Bir mendil nemlendi
Trenin ardı sıra yalnızlığım
Ve bir mendil katı teselli…
Bir tren ayrıldı
Huzurum istekler ardında yalnız,
Çevrem geceler misal,
Karanlık kaldı
Dünyada sayısız insan var
Ve o kadar istasyon
Birçok trenler ayrılır
Birçok mendiller sallanır
Geceler kadar karanlık olur dünya
Yalnızlık devler misali büyür
Ama bir gün
Mendiller kurur
Ceplere konur katlanıp…
O kadar insan katlanıp her derde
Unutur…
Unutulur…
Yalnızlığın ufku genişler
Ve unutmak gibi teselli insanda
Ama ne olursa olsun istekler boynu bükük
Zamanda
MUTLULUK
-Güzel bir günün mutluluğu bu
Ya da yaşamanın
Senden bana armağan-
Bulutlar geçiyordu göğümden, gebe bulutlar
Başka insanların nasiplerine doğru
İletmeye topraktaki tohumu
Tabiatın soluğunu
Bulutlar geçiyordu göğümden beyaz beyaz
Başka insanların kısmetlerini aydınlatmaya
Yaşamanın kıvancını vermeye başka insanlara
Güzel bir gün namına
Başka göklerin altında da toprak doğurgan
Başka göklerin altında da evler vardı
Bulutlar geçiyordu göğümden çeşit çeşit
Ki hak dağıtıyordu
Kardeş kardeş bölüşmüştük sevgi sevgi
Dünya üzerindeki hakkımızı
Ve rüzgârlar dağıtıyordu adil, büyük
Bulutlarımızı
İZZETTİN PESEN ŞİİRLERİ
BENİM DÜNYAM
Bir duman girdi aramıza
Bu sabah sen de gittin içimden
Yıldızlar döküldü semalarımıza
Yalnız o âlem için de ben
Senden bir şeyler umarak,
Benliğimde iyi şeyler yaşattım
Pembe rüyalar gördüm, o kadar berrak
Bütün kaygıları, korkuları attım
Sen dalında beyaz çiçek,
Denizlerimde esen yeldin!
Senindi hep, gelmiş geçecek
Seneler…Ve sen, ne kadar güzeldin
Bir duman girdi aramıza
Görünmez oldu bakışların
Ne oldu eski rüyalarımıza?
Onlar da kaybolacak belki yarın!
Bakışlarında bir şeyler vardı
Bazen dolardın gözlerime
İçimizde mevsimler bahardı
Çiçekler takılırdı elime
İstemem, bitmesin bu hülyamız,
Bakışlarının eksik etme benden!
Bir gün sönmesin diye dünyamız
Teselli bekliyorum senden
Bir şeyler umarak yaşamaktan,
Dalalım eski rüyamıza
Sen yine öyle uzaktan
Bir bakış salıver dünyamıza
Beyhude ağlayalım niçin?
Gel, biz de beraber gidelim
Bahtiyar günlerimiz için
Tanrı’ya dua edelim
İÇİMDE YAŞATTIĞIM
Artık uğramaz oldu o eski bahar bize
Tatlı bir bakış kaldı senden yadigâr bize
Senin güzelliğine ömrümce yanmak için
Ayrı bir kalp taşıdım sana inanmak için
Mevsimler boyu bende yaşıyordun gün gibi
Nedense bakışların bu sabah ölgün gibi
Dilimde şiirleşti, güzelleşti de adın
Ne ben seni anladım, ne sen beni anladın
Bilmiyorum saçının vuruldum da nesine,
Kalbine girer gibi girdim gül bahçesine
Hiç kimse benim kadar sevmedi varlığını
Sen bir çiçektin, ben bir kemik yığını
Bana bir bahçe kaldı tarumar
İçimden uçtu gitti seninle gelen bahar
Ve her sabah ağladım o bahar gelsin diye
Sana şiirler yazdım böyle güzelsin diye
İstedim ki bahçende beyaz çiçekler açsın,
Ben senden utangacım, sen benden utangaçsın
Seni mehtaba sardım bahtıma doğan ayla
İçimde genişledin, büyüdün yayla yayla
Her gece gökyüzüme doğan yıldızlar gibi,
Gün gelecek senin de bahtiyar kızlar gibi
Bir tebessüm akacak dudağından gizlice
Ellere gönül verip gelin olduğun gece,
Kaplayınca yüzünü papatyadan duvaklar,
Benim kara bahtımı mezarda bulacaklar
GÖNLÜM
O kumral saçının her bir teline,
Kendini ne diye bağladı gönlüm?
Baktı da her sabah seher yeline,
Kalbini derinden dağladı gönlüm?
Avareydi arzum her bakışında,
Bahtımın çok eski mezar taşında,
Bir pınar oldu da dağlar başında,
Yıllarca boş yere çağladı gönlüm
Bir yanık his vardı ahûzarında,
Güllerdi sararan lalezârında,
Yıllarca o öksüz kalbizârında
Ağladı, ağladı, ağladı gönlüm
İSMAİL HAKKI TİMUR ŞİİRLERİ
ÇOCUKLUK
bir uçurtma uçuruyorum bulutlara doğru
rengarenk çiçekler dikiyorum gökyüzüne
bu cicozlar benim cicozlarım
allı-yeşilli, camdan bir rüya sanki
çocukluğum cicozlarda saklı
kuzukulağı topluyorum hendeklerden
sonra bir yerlerde MARTI KAYALARI
sağ yamacında sere serpe LİVATYA bağları
yel değirmenlerinin yerinde yeller esiyor
çocukluğum asılı kalmış kanatlarında
en saf sevgilerin o soylu çağında
bir imgeydi kızların ipeksi saçları
MAMUNALTI ile AYYILDIZ TEPE
KÖPRÜBAŞI’nda şiir yüklü bir gece
Uçurtma uçuran ellerimi bulutlara asıyorum
TUT Kİ
tut ki yeniden doğmuşuz
onca deneyim belleğimizde,
kıyar mıyız sevgilere, sevinçlere?
tut ki yeniden doğmuşuz
onca bilgi yüreğimizde,
savaş çığlıkları atar mıyız yine?
olumluysa yanıtın
başını iki yana salla
n’olur ellerimi tut, gülümse…
DOSTLUĞA DAİR
ben şiirler düşünen kişi
yani içinizden biri
hayatım örs ile çekiç arasında
sevgisiz olmaz hemşerim
deniz dalga dalga gelir kıyıya
yalın savaşçılar iner dağlardan
karanlıklar içinden yalın geceye
türküler yakarım
doğan güne, kır çiçeklerine
selâm ederim hepinize
göz kırparım balıklara, kuşlara
Ben şiirler düşünen kişi
yani içinizden biri
hayatım örs ile çekiç arasında
salkım saçak hüzünler
Hey, insanlar!
uzatın ellerinizi
dost ellerinize muhtacım…
KUTLUAY OLCAY’IN ŞİİRLERİ
DİVANE GÖNÜL
Alçak yerler dururken
Ey divane gönül
Yükseklerde neden uçarsın?
Neden?
Viraneliklere konmak varken
Saray damında tünersin?
Dolaşmazsın da gülizarda
Aşkın dikenine çarpar
Kanadını kolunu kırarsın
Neden?
Senin derdinden anlamayana
Derdini, dermanını sorarsın?
Çayda, gölde yıkanmazsın da
Neden aşkın deryasına dalarsın?
Divanesin sen ey gönül
Divane
SEN VARSIN
Hayalimde canlanan,
Soluk ümit ışığında
Mütebessim çehrenle
Sen varsın
Burcu burcu
Kokan
Her çiçekte
Tatlı tatlı
Esen rüzgârda
Kuruyup dökülen
Her yaprakta
Akan
Çayın sesinde
Su
Flüt nağmesinde
Sen varsın
Buhranlarla
Dolu
Sisli geceler
Yanımdasın
Sen
Gördüğüm
Her düşte
Sayıkladığım
Her hecede
Sen varsın
Sokaklarda
Avare
Dolaşırken bile
Konuşan taşlarda
Sesin
Gözümden
Akan
Her damla yaşta
Sen varsın
Her yakışımda
Sigarayı
Tüten
Duman değil
Sensin
Hülyalar
Hep
Sen varsın
ERDEM ESEMEN’İN ŞİİRLERİ
BENCİL
Ağlarsan ağla
El etme bize
Gelemeyiz
Geceler simsiyahtır
Yalnızlık dev gibi
Biliriz
Tek başına gülümse
Deli derler
Çağır hiç gülmemişleri
Çağır erkeksen
Geliriz
Ya hep ağla
Ya el et bizlere
Seninleyiz
MİLAT
Benim de bir iç dünyam var
Yaşadığımız bu âleme benzer
Ondan daha hoş, daha çekici belki
Ama ne var ki ömrümce
Bağdaştıramadım ikisini
Şimdi sen geldin
Köprü oldun iki dünyam arasına
Saadet, huzur, neşe
İç dünyamdan ötekine indi sayende
Öylesine samimi,
Öylesine candan bağlamış ki bu…
Gündüzlere sığdıramadığım,
Tek düşüncem oldu
Artık bundan böyle
İsmini taşımayan bütün ümitlerimin
Topunu bağışladım kadere
Ömrümün miladı yaptım
Seninle değerlendirip tarihimi
Yabancı oluverdim ardındakilere
Bu duyguyla yücelip
Kadere kafa tuttum peşinen
Ve dedim ki çekeceğin var elimden
Eğer göz koymuşsan bu sevgiye
ÇOCUKSU
-Ben dokuzumdayım, sen sekiz-
Usul usul kapımızı, ürkek ürkek çal
Sana kapıyı bizimkiler açacaklar
Selâmını getir annenlerin,
Hal-hatır sor hanım-hanımcık
Çok iyi olduğunu söyle karnenin
Otur bizde de bir saat kadar
Gevezelik et kocaman kişiler gibi
Tutulan şekerden bir tane al
Niyet kağıdını sakla, evde okursun
Top oynadığımı söyleyecekler boş arsada
Dağının kitaplarımı karıştırma sakın
Pembe mektupları bulursun, sana yazdığım
“Bize de buyrun” de ayrılırken
Yanağını okşasın annem, ağzı açık kalsın nenemin
Yaralı dizlerime, kirli üstüme bakıp geçerken
Alt dudağını ısır, beni ayıpla
Kırmızı kurdelene, basma entarine bakan
Dağınık saçlı, zayıf çocuğa kim bilir
Kaç gol atacaklar?
ERDOĞAN BAYRAKTAR’IN ŞİİRLERİ
ÇOCUK OYUNU
X Bu şiirin adı, şairin hayal kuyusunun dibini boylamıştır. Çıkarana aşk olsun!
Yerden günah fışkırırken
Damla damla
Çocuklar kovalamaç oynuyorlardı
Bazıları evet bazıları hep
Günahkârlara
Avuç açıyorlardı
Bir gün güneş de doğar elbet
Gökyüzü de çıkar meydana
Gökten serap yağarken
Ilgıt ılgıt
Çocuklar büyümüştür artık
(Bu şiir, sahipliğini Tansu Erengin’in yaptığı, 15 günde bir yayınlanan sanat ve edebiyat dergisi ADAK’ın, 10 Aralık 1961 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)