Eğitimci yazar Soner Atabek yazdı


Cenneti Cehennemde Aramak!

Cenneti Cehennemde Aramak!


Ah sevgili okur,

Şu satırları yazarken içimde hem bir burukluk hem de bir umut kırıntısı var. Burukluk, malumunuz, o dipsiz kuyu misali sosyal medya deryasında savrulup duran, birbirine yabancılaşmış ruhların çığlıklarından. "İnsan kalabalıkta yalnızdır," der ya Cemil Meriç. İşte tam da o hisle doluyum bu sanal kalabalıkta. Umut ise, belki de bu çığlıkların arasında, bir nefes alış veriş anında, bir "dur" sesine kulak kabartacak birkaç hassas kalbe ulaşabilme ihtimalinden. "Umut, insanın içindeki kış bahçesidir," diye fısıldar içimden Halide Edip Adıvar.

Ben de sizin gibi, kelimelerin büyüsüne inanmış, satır aralarında hakikatin izini sürmeye çalışan biriyim. Kitapların o sessiz ve derin dünyasında kurduğum dostluklar, bana hayatın karmaşasında yol gösteren ışıklar oldu hep. Bir Fuzuli'nin mısralarında bulduğum o samimi yoldaşlık, "Aşk imiş her ne var âlemde / İlm ü hikmet bahane ancak," diyen o derin ses... Bir Dostoyevski'nin kahramanlarının ruh hallerinde hissettiğim o derin empati... "Acı çekmek, büyük bir zekâ ve derin bir kalp için her zaman kaçınılmazdır," der ya o büyük Rus yazar. İşte bunlar benim "cennet" köşelerimdi.

Ama sonra bir de bu "cehennem" çıktı karşımıza. Parmaklarımızın ucunda, bir anda yüzlerce, binlerce "muhalif" sese maruz kalmak... Muhalif, her söylediğine, her eğlediğine itiraz eden manasına değil burada. Uçmanın yanlış olduğuna inandığı için seni yürümeye ikna eden de değil, yürümeyi bilmediği için uçmayı inkâr eden… Beyaz dediğine siyah diyerek seninle ihtilafa düşen değil, siyahtan başka renk bilmediği için sen beyaz demeden siyah diye bağıran... Bazen bir "retweet"le gelen bir "yok yahu" cümlesi, bazen "muhteşem" bir fikrin altına iliştirilen o "çok bilmiş" yorumlar... "Cahil cesareti, alimin sükutundan yeğdir," derler ama bazen bu cesaret, ruhları yaralayan bir mızrak gibi saplanıyor kalbimize. İşte tam da o anlarda, o cennet köşelerimiz birden bire cehennemin ortasında beliriveriyor.

En acısı da ne biliyor musunuz? O çok sevdiğimiz, saygı duyduğumuz insanların da bu girdaba kapılışını görmek. Bir zamanlar eserleriyle ufkumuzu açan, düşünceleriyle bize yol gösteren o kıymetli isimlerin, bir "tweet" yüzünden nasıl hoyratça eleştirildiğine, hatta linç edildiğine şahit olmak... "İnsan, unutulmaktan korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmaz," der Oğuz Atay. Oysa bu acımasız eleştiriler, o değerli insanları unutturmak değil, aksine yaralamak üzerine kurulu sanki. "Zamanımızın Cemil Meriç'i" diye alkışladığımız birinin, o sanal arenada nasıl bir "trol" muamelesi gördüğünü duymak... İşte o zaman insanın içi kanıyor. "Kalp katılaştı mı, göz yaşarmaz," derler. Benim de o anlarda kalbim taş kesiliyor sanki.

Ve en kötüsü de, o çok değer verdiğimiz insanların da bu sanal dünyanın beğenisine, alkışına esir olduğunu hissetmek. Bir kitabını anlamak için aylarca emek verdiğiniz bir yazarın, attığı bir tweetin aldığı "retweet" ve beğeni sayısıyla mutlu olduğunu görmek... "Her şey birdenbire anlamını yitirir," der Milan Kundera, "bir zamanlar önemli olan hiçbir şey önemli değildir artık." İşte o an, o kitapla aranızda kurduğunuz o samimi bağ zedeleniyor.

Belki, diyorum kendi kendime, belki onların da bir bildiği vardır. Benim göremediğim, anlamadığım bir şey... Çünkü ben bu gürültüden, bu karmaşadan kaçıp gitmek isterken, onların bu cehennemin tam ortasına gelip, hatta burada tutunmaya çalışması... Bunun bir sebebi olmalı. Olmalı Allah'ım. "İnsan, aradığı hakikati bulduğunda değil, aramayı bıraktığında kaybolur," der Yaşar Kemal. Belki de onlar hala bir şeyler arıyorlardır bu sanal çöplükte.

Bu satırları yazarken tek dileğim var: Rabbim, beni nefsimin oyunlarından, şöhret arzusundan, söylediğimin beğenilmesi derdinden, iltifatın o sinsi şerrinden korusun. Beni bu sanal cehennemin girdabından kurtarsın. "En büyük ceza, anlamamaktır," der Goethe. Ben de bu sanal dünyanın dilini, mantığını anlamakta zorlanıyorum.

İsmet Özel'e metrobüsün o kendine has dinginliği yakışmaya devam etsin. "Her şey akar," der Herakleitos, "hiçbir şey aynı kalmaz." Ama bazı şeyler, bazı ruhlar, o akışın dışında, kendi dinginliğini korumalı sanki. Sezai Karakoç'a da o derin ve asil yalnızlık... "Yalnızlık, Allah ile kul arasında bir sırdır," derler. O sırrı korumak ne güzel. Bana gelince, ben de bu köşede, kelimelerle kurduğum o samimi dostlukların hatırına, hakikatin peşinde koşmaya, kendi "cennet" köşelerimi yeşertmeye devam edeceğim. Belki bir gün, bu sanal gürültünün ötesinde, gerçek bir sohbetin, gerçek bir anlayışın tohumları yeşerir. "Gönül, bir bahçedir; sevgi onun fidanıdır," der Yunus Emre. Belki de bu sanal çöplükte bile yeşerecek birkaç sevgi fidanı vardır. Kim bilir?

Sevgi ve umutla,

Soner Atabek

YAZARLAR

  • BIST 100

    9668,36%1,33
  • DOLAR

    38,81% 0,36
  • EURO

    43,29% -0,25
  • GRAM ALTIN

    3996,59% -0,90
  • Ç. ALTIN

    6506,72% 0,56
  • Pazar 19.4 ° / 12.3 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Pazartesi 25 ° / 9.2 ° Güneşli
  • Salı 23.6 ° / 9 ° Güneşli

Balıkesir

18.05.2025

  • İMSAK 04:01
  • GÜNEŞ 05:45
  • ÖĞLE 13:10
  • İKİNDİ 17:04
  • AKŞAM 20:25
  • YATSI 22:02