Osmanlı döneminde Halepli Abdürrahim Efendi, Arap usulünce sokaklarda ve çarşıda entarisi ile dolaşır ve don giymezmiş.
Bazen özellikle rüzgârlı havalarda entarisi havalandığında kıçı başı ortaya çıkarmış.
Bir gün çarşıda dolaşırken yine sert bir rüzgâr esince adamın her tarafı şallak mallak ortaya çıkmış, her yeri ahali tarafından açıkça görülmüş.
Esnaf kızmış, homurdanmış…
Bu konuda hakkında daha önceden de şikâyetler geldiği için Halep kadısı tarafından, “Ahlâka aykırı davranışları” nedeniyle yargılanmak üzere mahkemeye çağrılmış.
Kadı, önce kimlik tespiti yapmış.
-Evli misin Abdürrahim Efendi?
-Evliyim kadı hazretleri.
-Kaç karın var?
-Dört karım, dört de cariyem var.
-Kaç çocuğun var?
-Birinci karıdan altı çocuk, ikinciden dört çocuk, üçüncüden iki kızım var. Ellerinden öperler.
-Yani 12 çocuk…
-Küçük karıdan da üç çocuk var. Cariye kullarınızdan da ikişer çocuk daha.
-Etti 25. Başka var mı?
-Başka yok beyim, daha ne olsun… Hanımlardan üçü ve cariye kullarınızdan ikisi yine hamile.
-Maşallah! Yani beş çocuk daha yolda!
-Allah kısmet ederse kadı hazretleri…
Halep kadısı ifade almayı bitirince uzun uzun düşünür, sakalını sıvazlar, sarığını düzeltir ve kararını açıklar:
-Yaz kâtip efendi… Halep’te yaşayan ve rüzgâr esince eteği kalkan Abdürrahim efendinin don giymeye hayatı boyunca zaman ve fırsat bulamadığı anlaşıldığından beraatine!
