Ünlü İspanyol yazar Cervantes, “Don Kişot” isimli romanını 412 yıl önce yazmış.
İşte ondan bir kısa bölüm:
Şeytan giderken Don Kişot bağırdı:
“Bir dakika bekle! Sana son bir soru daha soracağım.”
“Sor bakalım” dedi, alaycı bir sesle Şeytan.”
“Ormanda savaş naraları atanlar senin adamların mıydı?”
“Elbette. Benim adamlarım çoktur!”
“İyi ama Allah Allah diye bağırıyorlardı.”
“Ne sandın ya! ‘Şeytan, Şeytan’ diye mi bağıracaklardı? Bizim işimiz bu. Aldatmak, daima aldatmak!”
Günümüze dönelim.
Aklıma Yaşar Nuri Öztürk’ün, “Allah’la Aldatmak” kitabı geliyor.
Demek ki 412 yıldan beri değişen bir şey yok!
Tabii ki eğitim her işin başı.
Yine yıllar öncesinden bir Albert Einstein sözü:
“Eğitim, gerçeklerin öğretilmesi değildir. Düşünmek için aklın eğitilmesidir. Savaşmak istiyorsan, kendi cehaletinle savaş!””
X X X
Aldatmaktan söz açtık.
Fyodor Dostoyevski, ünlü “Suç ve Ceza” isimli kitabında şöyle der:
“Kendini en iyi aldatabilen,
Herkesten daha neşeli yaşar.”
Ama hataları görüp, düzeltmek zorundayız.
Oscar Wilde, şöyle diyor:
“İnsanın kendisiyle yüzleşmeye yüzü yoksa başkalarının hatalarıyla oynar durur.”
X X X
Ah insanlar, insanlar!
Hepsi, ama hepsi rengârenk! Hepsi birer ibretlik dersi!
Victor Hugo, şöyle diyor:
“Hiçbir insan fazlalık değildir hayatımızda
Kiminden sabrı
Kiminden sadakati
Kiminden vefayı
Kiminden ikiyüzlülüğü
Kiminden sevgiyi
Kiminden sahteliği
Kiminden ahlâkı
Kiminden adabı öğrenirsin
Ve dersler, nefes aldığın müddetçe sürer”