İşte yine bir eylül daha kayıp gidiyor avuçlarımızın içinden…
Eylül, takvimden bir ay değildir. Benim için özel bir aydır, ayrı bir mevsimdir.
Edip Cansever’in deyimiyle eylül, vuslatı mahşere kalmış bir öykünün adıdır.
Eylülde deniz bile ayrı bir huzur verir, insana.
Yakmayan, üşütmeyen, sarı-yeşil bir doğa harikası…
Kumsalda ayak izleri kaldı, artık. Herkes evine çekildi.
Her eylül, yeni bir başlangıçtır, insan yaşamında. İnce bir hüzün koksa da yeni umutları da beraberinde getirir.
Cemal Süreya, “Dedim ya, Eylül’dü. Savruluşu bundandır kimsesizliğimin” diyor.
Eylül’de, her düşen yaprak ayrı bir öyküdür. Eylül yağmurları toprağı öperken, toprak da bu öpücüğü sevgiyle kabul eder.
Eylül’de yakamozlar bile başkadır. Balıkçıların, denizden ağlarını çekmeleri büyüleyicidir.
Eylül’de çıplak ayakla gezin, kumsalda. Ayak iziniz kalsın.
Ve yine unutmayın, kim bilir kaç eylülünüz kaldı yaşayacağınız acaba?
Yakalayın, eylülü…
Zaman geçmeden…
X X X
Dizelerimiz Ahmet Telli’den:
“Eylül, gülleri soldurarak
duyurdu bu yıl kendini
Böyle olacağını bile bile
şaşırttı bizi yine de
Daha bir demet çiçeği
alıp koymadık vazoya
Güller mi unutturdu bize sevinci
yoksa aşındırdık mı kimi duyguları
Şöyle bir akşam
söyleşemedik dostlarla
erkenden kapandı perdeler
yorgun muydu çocuklar da
Her gün yağmalanan
talan edilen sevincimiz
kurudu galiba büsbütün
su yürümüyor dallara
Ama kırpıntı, bir küçük
uç uç böceğinin her nasılsa
konuvermiş balkona
uyarıyor bizi irkilterek
Bu kahrolası tarraka
bitecek gibi değil sokaklarda
Çekip kapıya çıkmak en iyisi
dalmak caddelere, varoşlara
Belki o zaman eylül
şaşırtmayacak bizi
bulup çıkaracağız çünkü
evrenin öteki yüzünü”