Murat KARAHAN


Fotoğrafların Bıraktığı İzler – 1

Fotoğrafların Bıraktığı İzler – 1


Eylül ayı haftalık yazılarımı uzun süredir yazdığım Fotoğrafların Bıraktığı İzler serilerine ayırmak istedim. Bazen tarihi olaylardaki bir fotoğraf karesinden yola çıkarak o fotoğrafın içinde sakladığı gerçekleri bazen de yansıttığı hüznü, kederi, neşeyi, mutluluğu yazmaya çalışıyorum.

Yüce adaletin, yüksek siyaset kurumlarına heba edildiği tarihsel olayları bu sıralar çok daha sık duyuyor ve üzerinde epeyce konuşuyoruz. Tarihin mahkeme koridorlarında her daim canlı tutulan, kimi avukatların savunma dosyalarında kendine yer bulan, Fransa’da yaşanmış ünlü Dreyfus davası. Toplumların kendi aralarındaki çıkar çatışmalarına dramatik bir örnek olarak karşımızdadır.

Fransız genelkurmay başkanlığında görev yapan yüz başı Alfred Deryfus, Alman askeri ataşesi Von Schwartzkoppen’e bazı gizli savaş belgelerini gönderdiği gerekçesiyle tutuklanır. Dreyfus daha yargılanmadan Fransız basını hükmünü vermiştir. La Libre Parole (Özgür Söz) adlı gazete, Dreyfus’un “Suçlu” olduğunu kışkırtıcı ve anti-semitist duyguları körükleyici bir şekilde ilan eder. Elde yeterli delil olmamasına rağmen, kamuoyunun beklentilerini karşılamak için Dreyfus’la ilgili adli soruşturma açılmasına karar verilir.

Vatan haini damgası vurulan Alfred Dreyfus Paris Birinci Savaş Konseyi adındaki askeri mahkemeye çıkartılır. 1894 yılının aralık ayında yargılama sürecine başlanır. Suçlama için ortada bir delil vardır. O da Alman Ataşesi’nin çöp sepetinde bulunan ve Deryfus’un el yazısına benzeyen bir yazıyla kaleme alındığı ileri sürülen belgedir. Dreyfus, bu belgedeki yazının kendisine ait olmadığını söyler, ancak buna kimseyi inandıramaz. Çanlar artık yüz başı Dreyfus için çalmaya başlamıştır. Yüce mahkemenin yargıçları yüksek siyaset kurumlarının yönlendirmesiyle sahte belgeler hazırlarlar. Savaş bakanı General Mercier, istihbarat servisinin Dreyfus hakkında hazırladığı gizli dosyayı sanığın ve savunma avukatının haberi olmadan gizlice askeri yargıçlara gönderir. Yargıçlar da savunma hakkını ve mahkeme usulünü hiçe sayan bu durum karşısında ses çıkartmazlar. 22 Aralık 1894 Tarihinde askeri mahkeme kararını açıklar. Dreyfus yedi yargıcın oybirliğiyle ihanet suçundan mahkum edilir. Dreyfus’un rütbesinin geri alınmasına ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılmasına karar verilir. Temyiz başvurusu da sonuç vermez. Artık siyasetin yüksek kurumları, adaletin nahif ve tarafsız odalarını esir almıştır. 05 Ocak 1895’te askeri okulun avlusunda Dreyfus’un rütbesi sökülür…

Yüzbaşının suçsuz olduğunu haykıran çığlıklar Paris semalarında yankılanır. Dreyfus cezasını çekmek için Fransız Guyanası’ndaki Şeytan Adası’na gönderilir. (Kelebek Filmindeki Hapishaneye) Dreyfus, Şeytan Adası’nda hapis cezasını çekerken, Fransa’da müthiş bir mücadele başlar. Dreyfus’un suçsuz olduğuna inananlar ile inanmayanlar arasında tartışmalar alevlenir. Bu tartışmalara hükümet, meclis, ordu, basın ve aydınlar da müdahil olur. Genelkurmay, basınla iş birliği halinde Dreyfus’un suçsuz olduğunu ispatlayacak girişimlerin önünü kesmek için elinden geleni ardına koymaz.

Hükümet, mahkumiyete dayanarak teşkil eden belgedeki el yazısının gerçekte başka birisine ait olduğunu ileri süren aydınları cezalandırır ve sürgüne gönderilir. Nitekim Dreyfus’un mahkum olmasından iki yıl sonra askeri istihbaratın başına geçen Binbaşı Georges Picquart, Dreyfus dosyasını ayrıntılı bir şekilde inceledikten sonra gerçek suçlunun, yazıyı kaleme alan Walsin Esterhazy adındaki subay olduğunu belirtir. Picquart, Dreyfus davasının yeniden görülmesi gerektiğini savununca Tunus’a sürgüne gönderilir. Bu arada suçlanan Esterhazy’de askeri mahkemede beraat eder. Dreyfus savaşı o kadar kızışmıştır ki, dönemin savaş bakanı Cavaignac aralarında Emine Zola’nın da bulunduğu belli başlı Dreyfuscuların, devletin güvenliğini tehlikeye atmaktan ve anayasal düzene karşı komplo düzenlemekten dolayı Yüce Divan’da yargılanmalarını dahi talep eder. Dreyfus’un suçsuz olduğunu savunan yazarlarda cezalandırılır. Emile Zola, Esterhazy’yi beraat ettiren yargıçların ordudan bu yönde emir aldıklarını yazınca, bu kez de bir yıl hapis ve üç bin frank para cezasına çarptırılır.

Zola, bunun üzerine İngiltere’ye gider. Hakkında af çıkıncaya kadar da Fransaya’ya dönmez. Bir süre sonra olaylar Dreyfus’un lehine gelişmeye başlar. Dreyfus’un mahkumiyetinde kullanılan belgelerin askeri istihbaratta görevli bir albay tarafından düzmece bir şekilde hazırlandığı ortaya çıkar. Adı geçen albay intihar eder. Askeri mahkemenin beraat ettirdiği Esterhazy’de Dreyfus’un mahkum olmasına neden olan çizelgeyi kendisinin yazdığını itiraf eder ve İngiltere’ye kaçar. Bu olaylar üzerine Dreyfus davası yeniden başlar. 9 Eylül 1899 günü askeri mahkeme adli hatayı kabul etmek yerine, Deryfus’u bu kez hafifletici nedenleri dikkate alarak cezasını on yıla indirir. Dreyfus yeniden Şeytan Adası’na gönderilir. Ancak, çok geçmeden Fransa Cumhurbaşkanı, Dreyfus’u affettiğini açıklar. Dreyfus’un tam olarak aklanması ise 1906’da yeniden yargılanması ile mümkün olur.

Tam on bir yıl önce askeri okulun bahçesinde apoletleri sökülen Dreyfus için aynı yerde yeni bir tören düzenlenir ve kendisi bölük komutanı olarak binbaşı rütbesiyle yeniden orduya alınır. Dreyfus’a ayrıca askeri onur (Legione d’honneur) nişanı veriler. Törende Yaşasın Dreyfus! diye bağıranlara dönüp şöyle cevap verir. “HAYIR YAŞASIN HAKİKAT” Dreyfus’un suçsuzluğu 1930 yılında iyice pekişir. Askeri bilgileri kendisine sızdırdığı iddia edilen Ateşe Schwartzkoppen’in günlükleri yayınlandığında gerçek bir kez daha ortaya çıkar. Ancak Fransız ordusunun bu gerçeği kabul etmesi neredeyse yüz yıl alır. 

25 Eylül 1995 tarihinde Time Dergisinde, Fransız ordusunun aradan yüz yıl geçtikten sonra ilk kez kamuoyu önünde Dreyfus’un suçsuzluğunu resmen ilan ettiğine dair bir yazı yayınlanır. Fransız ordusunda üst düzey bir komutan olan General Jean-Louis Mourrut, ilk kez kamuoyuna Dreyfus’un suçsuz olduğunu ve ordunun yanlış yaptığı açıklamıştır.

Dreyfus olayının siyasal ve politik sonuçlarından biri, Fransa’da siyasal safların belirginleştirilmesi olmuştur. Cumhuriyeti destekleyen ılımlı cumhuriyetçiler, liberaller, radikaller ve sosyalistler, cumhuriyet karşıtı olarak görülen ordu ve Katolik kilisesi karşısında ittifak kurarlar. 18 Ocak 1898 yılında 32 milletvekili bir bildiri yayınlayarak Kapitalist ve düşman sınıftan olan Dreyus’un durumunun kendilerini ilgilendirmediğini açıklamışlardır. Dreyfus olayı, Fransa Cumhuriyeti’ni güçlendirmiş, solu iktidara taşımış, militarizmin ve kilisenin itibar kaybetmesine neden olmuş ve en önemlisi 1905 tarihli din – kilise ayrılığı hakkında meşhur kanunun çıkarılmasına yol açmıştır.

Dreyfus olayı, Fransa’nın yaşadığı en büyük hukuksal skandal olarak tarihe geçmiştir. Bu olay, sadece bir askeri görevlinin haksız yere suçlanması ve ordudan atılmasından ibaret değildir. Dreyfus davası, ülkedeki iktidarın kendi saflarını sıkılaştırmak için nelere başvurduğunu. Toplumda egemen olan siyasi rantın, askeri kurumların militarizmi süreklileştirmek için basın ve kilise gibi kurumlarla işbirliği yapmaya yönetildiği ve Fransa Cumhuriyeti’nin temel değerlerinin tartışılığı bir süreç yaratmıştır. Bu haliyle Dreyfus davası, Fransa’nın siyasal ve toplumsal hafızasına kazınmış önemli bir olaydır…

  • BIST 100

    9489,83%1,30
  • DOLAR

    34,54% 0,20
  • EURO

    36,07% -0,43
  • GRAM ALTIN

    2990,02% 0,96
  • Ç. ALTIN

    5006,57% 1,04
  • Cumartesi 16.5 ° / 1 ° Şiddetli yağmurlu
  • Pazar 7.6 ° / 0.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 6.5 ° / -0.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı

Balıkesir

23.11.2024

  • İMSAK 06:24
  • GÜNEŞ 07:54
  • ÖĞLE 12:55
  • İKİNDİ 15:24
  • AKŞAM 17:47
  • YATSI 19:11