Bu haftadaki yazımı, tarihin tozlu sayfalarında kalan ve hayati öneme sahip olan, ancak koruyamadığımız yüzlerce değer gibi yok olup giden İstanbul tarihini en güzel yansıtan eserlerin başında gelen, çeşmelerinden bahsedeceğim. İstanbul’un Bizans döneminden kalan çeşmeleri dahil olmak üzere, fethinden sonra yapılan o muhteşem çeşmelerin neredeyse tamamından artık sular akmamaktadır. Yine bununda birlikte birçoğu harap edilmiş durumdadır. Gelin o yalnızca su değil, damla damla tarih akan çeşmelere ve onu yapan kişiye yapılanlara geçmeden, tarihin tozlu sayfalarından bir şeyler karalayayım…
Fetih sonrası şehrin ihtiyaçlarına hızlı ve kalıcı çözümler bulmak için Kanuni Sultan Süleyman çalışmalar başlatır. Çünkü su, hayati bir öneme sahip olmakla birlikte, manevi anlamda ruhi bir temizlik ve gönül aydınlığı, inanç dünyamızın en büyük arınma dairesiydi. Nüfus çoğalınca, su sıkıntısı ciddi boyutlara ulaşır. Geçici çözümler ile soruna çare de bulunamaz. Bizans’tan kalma suyolları ve şehrin dışındaki su kaynakları kullanılmaya başlansa da, su yetersiz kalır. Çare Mimar Sinan’a başvurmaktır. Mimar Sinan İstanbul’un çevresindeki su yollarını, dereleri, su kaynaklarını keşfeder. İki ay sonra, Sultanın huzuruna çıkar. İstanbul’a suyu büyük su yolları ve su kemerleriyle getireceğini, yeni çeşmeler yapılacağını bildirir…
Mimar Sinan, şimdiki Büyük Çekmece, Kağıthane, Sarıyer, Beşiktaş bölgelerini dolaştıktan sonra, bugün ki kuzey ormanlarını keşfeder. İstanbul kıyılarına hangi derelerden akan suların getirebileceğini hesaplar. Bu suların baraj yapılmak yoluyla ıslah edileceğini ve daha sonra da su kemerleri ile şehre getirileceğini, getirilen suların çeşmeler yoluyla halka dağıtılacağını dair planlarını çizer ve sultanın huzuruna çıkar.
Kanuni’nin huzura çıkan Mimar Sinan’a Sultan sorar.
- Mimarbaşı, İstanbul’a su getirmek mümkün müdür?
Sinan
- Mümkündür, Sultanım der.
Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle işe koyulurlar. Mimar Sinan kolları sıvar ve İstanbul'un dışındaki suları Kağıthane civarında belli yerlere toplar. Akan derelere büyük geçitler oluşturup, şehrin belli meydanlarına çeşmeler yapıp, suları buraya kadar getirir. Şehre tam kırk çeşme kazandırır. Bu çeşmelerden sular akar, akar, akar. Ancak bir sorun vardır. Oda henüz daha musluk bulunmamıştır. Sinan; Bugünde kullanılan lüle dedikleri aleti keşfeder. Ve suların boşa akmasına gönlü razı olmadığından, bugünün musluğunu, dünün lülesini yapar…
Su çok değerlidir. Artık bu suya bir kanun yazmak ve suyun idareli kullanımının sağlanması gerekmektedir. Kanuni Sultan Süleyman bir ferman çıkarma gereği duyar. Der ki; “İstanbul meydanlarındaki umumi çeşmeler halkın malıdır. Hiç kimse bu çeşmelerden gizlice yeraltından evine su alamayacaktır.” Yani şuan ki değimle, ana şebekeden kimse evine su çekemeyecektir. Bu fermandan yalnızca bir kişiyi istisna tutar. O da Mimar Sinan’dır. Mimar Sinan’a “ Sen İstanbul’a dokuz sene boyunca çalışıp, kırk çeşme yapıp, suyu şehre getirdin. Senin evine özel olarak ayrı su çekilsin” emrini verir. Mimar Sinan’ın evine özel olarak su çekilir. Böylece Sinan evinde özel suyu olan tek kişidir…
Mimar Sinan Şehzadebaşı, Süleymaniye, Selimiye Camii'sini yaptıktan sonra yaşlanır. Devir hep öyle geçmemiştir. İtibarının yüksekte olduğu devirde, kendisinin kıymetini takdir edenler bir, bir bu dünyadan göçmüşlerdir. Kanuni vefat eder. Yerine yeni padişahlar geçer. Koca Sinan tam doksan dokuz yaşına gelir. Çevresindeki dostları bu dünyadan göçüp gitmiştir. İstanbul’a bin yıllık eserler kazandıran Sinan, evinde yalnız başına yaşamaktadır…
Bir gün evinin kapısının tokmağı hızla çalar. Kapıyı açan Mimar Sinan o yaşlı haliyle bastonuna dayanarak “Buyurun” der. Gelen görevli kendisinin Topkapı Sarayında postacı olduğunu iletir. Mimar Sinan’ın divana çağrıldığını bildirir. Sinan şaşırmıştır. Hayrola, ne divanı der. Görevli, herhalde bir soruşturmaya tabi tutulacaksınız der ve gider…
Koca Sinan ertesi gün o yaşlı haliyle, Sarayın yolunu tutar. Soruşturma heyetinin olduğu odaya getirilir. Kadılar, ulemalar, müftüler o günün vükelası (hükümet üyesi, bakan, yetkili) Mimar Sinan’ı beklemektedir.
Soruşturma başlar.
Sinan Ağa, hakkında şikayet var. Eve su almak yasak olduğu halde, hiç kimse evine özel olarak su almasın diyen padişah fermanı olduğu halde, sizin evinizde özel su varmış…
Mimar Sinan. “Evet vardır. Cihan padişahı kırk yıl önce, ben şehre kırk çeşme kazandırdığım için, bana özel olarak bu imkanı vermiştir” der.
O zaman şu müsaadeyi, fermanı görelim de ses çıkarmayalım der. Kimseye verilmemesine rağmen, sizin ki devam etsin. Mimar Sinan “ Ben o zaman Cihan Padişahından böyle bir durum için ferman istemekten utanmıştım. Fermanım falan yok, ama su benim evimde akıyor” der.
Divan zor durumda kalır, konuşmalar olur. Ve karar çıkar. “Mimar Sinan büyük hizmetler etmiştir, evinde su aksın der. Divanda bulunan diğer yetkililer ise, “Bu Al-i Osman’a hizmet eden sadece Sinan mıdır? Sinan gibi nice hizmetleri olanlar vardır. Ya onların da evine özel su verilsin, yada Sinan’a da bu ayrımcılık tanınmasın derler…
Divan karar verir. Koca Osmanlı’nın tek mimarbaşı olan Mimar Sinan’ın evindeki suyu kapatma kararı alırlar. Mimar Sinan, evine döner. Ertesi yıl Koca Sinan ağırlaşır ve yatağa düşer. Son saatlerinde, bir bezi suya batırıp da dudağına çalmak isterken bakar ki, evde bir damla su yoktur…
İstanbul’un en büyük yerleşim alanlarına, tam kırk çeşme yapan Sinan gelin görün ki, bir damla suya hasret kalır. Vefatına günler kala yanında olanlara söylediği sözlere kulak verelim. "Biz hizmetimizi dünyada bir bardak suya satacak kadar menfaat düşkünü değiliz. Biz hizmetimizi Allah için yaptık ve mükâfatını da ahrette bekliyoruz. Dünyada evimize su verilmediği için müteessir değiliz."…
Mimar Sinan’ın İstanbul’da yaptığı çeşmeleri yazımın sonunda aktaracağım. Yüz yaşında vefat eden Koca Sinan, bizlere yüzlerce birbirinden değerli eserler armağan etmiştir. 84 tane cami, 53 tane mescit, 57 tane medrese, 22 tane türbe, 17 tane aşevi, 3 tane hastane, 5 suyolu kemeri, 8 tane köprü, 20 tane kervansaray, 35 tane saray 8 tane mahzen, 48 tane hamam olmak üzere, dört yüze yakın eseri Osmanlı İmparatorluğu’na kazandırılmıştır…
Ben bir çeşme görsem, aklıma Mimar Sinan gelir. Altı yüz yıl önce, mimarlık tarihin en önemli işini yaparak İstanbul’a suyu getirmiştir. Su çeşmelerden aktığında aslında yalnızca o sıvıyı bize getirmez. Su ile koca bir tarih gelir ve avuçlarımızla buluşur. Çeşmelerden akan sular her zaman insana huzur verir. Çeşmelerin eskiden ruhları vardı. Akan sular ile insanlar şifa bulurlardı. Akan suyun çıkartmış olduğu o mistik ses, ruhları okşardı. Çeşmelerde su dolduran kadınlar konuşup, dertleşip, birbirlerine nefes olurlardı. Ve o tarihi çeşmeler aslında mekan olurlardı. Çevresinde insanlar toplaşıp, konuşurlardı. Şimdi İstanbul’un birçok yerinde Mimar Sinan’ın eserleri mevcuttur. Aslında İstanbul demek, Mimar Sinan’dır. İstanbul demek yüz yıla sığdırmış olduğu eserlerin, ebediyete kadar sürecek yüzüdür. Yolunuz düşerse gidip, görün ve tarihe ellerinizle dokunun…
Mimar Sinan’ın İstanbul’a yaptığı eserleri sıraladıktan sonra, benim için en etkileyeceği olanı ile yazımı tamamlayacağım. İşte eserlerinden bir kaçı, Beşiktaş’ta, Hüsrev Kethüda Hamamı, Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi, Sinan Paşa Külliyesi, Kılıç Ali Paşa Külliyesi, Atik Valide Külliyesi. Üsküdar’da, Valide Sultan Hamamı, Mihrimah Sultan Külleyesi, Şemsi Paşa Külliyesi. Sultanahmet’te, Topkapı Sarayı III. Murat Odası ve mutfakları, Haseki Sultan Hamamı, Ayasofya Batı Minareleri, II. Selim Türbesi, Şehzadeler Türbesi, Cafer Ağa Medresesi, Kadırga Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Rüstem Paşa Medresesi. Eyüp, Siyavuş Paşa Evladı Türbesi, Pertev Paşa Türbesi, Defterdar Mahmut Çelebi Cami. Eminönü, Sülaymaniye Külliyesi, Şehzadebaşı Külliyesi. Fatih, Ahmet Paşa Türbesi, Semiz Ali Paşa Medresesi, Bali Paşa Camisi, Mehmet Ağa Külliyesi. Topkapı, Sultan Selim Medresesi, Haseki Sultan Külliyesi, Kara Ahmet Paşa Külliyesi. Tophane çeşmesi, Ayrılık Çeşmesi, İshakağa Çeşmesi, Üsküdar meydanındaki III. Ahmet çeşmesi, Mihrişah Valide Sultan çeşmesi, Azapkapı’da Saliha Sultan çeşmesi, vb. bunun gibi daha niceleri…
Beni en çok etkileyen çeşmelerin başında, Topkapı Sarayı Bab-ı Hümayun önündeki III. Ahmet Han Çeşmesi geliyor. Hitabelerin olduğu yere kadar gelip, kafanızı kuzey doğu yönüne kaldırıp, çatısındaki saçağa baktığınızda; Güneş vurduğunda, insanları ve suyu korumak için yapılan o muhteşem saçlar aklınızı başınızdan alacaktır. O mimari incelikteki detayları keşfedin. İnsanlar su almaya gelirken, güneş etkilemesin diye yapılan o saçak, dönemin sanata ve insana bakışını gözler önüne sermektedir. Saçaklar yalnızca insanları değil, hazne içindeki suyu da güneşin etkisinden koruyup, soğuk kalmasını sağlamıştır. Ve çeşmenin üzerinde yer alan hitabe dedikleri alın tarafındaki Osmanlı’ca yazılan yazıların estetiğine bakın. Ve duvarlarına dokunun. Tarihi ve Mimar Sinan’ı içinizde hissedin…
Mimar Sinan’ın eserlerine sahip çıkmak tarihe sahip çıkmaktır. Mimar Sinan’ın eserlerine dokunmak tarihe kısa bir yolculuk yapmaktır. Yüzyılların acımasızlığına direnip, ayakta kalmaya çalışan onlarca çeşmeyi, camiyi, külliye bize şunu söylüyor. Samimi ve dürüst bir şekilde inşa edilen eserler insanlık durdukça asırların şahidi olarak bizleri uyaracaktır…