Taylan Özgür KÖŞKER (Güne Özel Hikayeler)

Tarih: 15.01.2021 09:13

GELMEMİŞ DÜNYAYA SEN GİBİ NAZİK (BİR BOZLAK ÖYKÜSÜ)

Facebook Twitter Linked-in

Tüylerim diken diken oldu dinlerken, izlerken ve aşağıya hiçbir değişiklik yapmadan alacağım yazıyı okurken...

            'Hacı Taşan, Keskin Ziraat Bankası çalışanı Mucurlu Yaşar Faydacı'nın düğününü çalmak için Mucur'a gider. Burada düğüne davetli diğer Keskin Ziraat Bankası çalışanlarını görünce, onlara ithafen bu türküyü söyler.

            Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir kitabında, Erzurumlu Hafız Burhan Kaleli'den söz eder. Hatta en güzel eseri olarak "Billur Piyale"den de bahseder. Şöyle geçiyor kitabında;

 

Çağırırım, çağırırım yanıma gelmez.

Bülbülden öğrenmiş dikene konmaz.

Yüz bin öğüt versem biri kar etmez.

Aslı da beyzadelim, sen safa geldin

Billur piyalelim, bize mi geldin

 

            Bin türlü acemiliği, saflığı içinde, bu küçük parça baştan aşağı incelik, zevk, lezzettir. Gerçekten billur bir kadeh. Belki büyük bir geleneğin son tezgâhında yapıldığı için küçük bir çatlaklığı, tadını arttıran bir donukluğu var. Fakat mesela Behzad'ın elinden çıkmış bir minyatür kopyası gibi bütün bir tarz, bütün bir edadır. Asıl güzel tarafı, bu küçük billurdan bütün zevki, hayatı, düşünceyi, zaman telakkisini fışkırtan bestedir. Esnaf sıra gezmelerinde söylendiği tahmin edilen bu türküye Orta Anadolu'da da rastlanıyor. Fakat Erzurum'da şimdi artık sesini bir daha duyamayacağım Hafız Faruk'tan dinlediğim şeklinde, oraya mahsus bir çeşni gösterdiği, tadının daha keskinleştiği muhakkaktır.

Kitapta bahsettiği eserin havası bambaşkadır, ama sözlerinin bir kısmı Hacı Taşan'dan duyduğumuz esere çok benzemektedir.

            Kaynak kişi olarak geçen Hacı Taşan'ın bu güzel türküsünü Ali Şahin ve Bektaş Dolu'dan dinleyebilirsiniz.

            Nasıl Hacı Taşan düğün sırasında sözleri değiştirmişse, Ali ile Bektaş da kendilerince ufak bir değişiklik yapıyorlar nakarat kısmında, öncesindeki işaretleşmelerine dikkat!'

            Ve bu güzel, doğanın vahşiliği içinde, muhteşem türküyü dinlerken yolun kıyısına oturmuş iki genç,  iki pırıl pırıl yetenekli delikanlı görünüyor. İkisinin de ellerinde sazları... Hani Hacı Taşan'ın dediği gibi,

 

Ellerim saz çalar,

Göynüm ihvanda...

 

            Her yer apak karlarla dolu. Yolun üstü, ovalar, dağlar... Bozkır toprağının, bereketinin kokusu burnumuza dek geliyor sanki.

            İşte bu anda insanın aklına yine Nazım Hikmet geliyor,

           

            Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin

            İşin kolayına kaçmadan ama.

            Çok şükür, çok şükür, bugünü de gördüm...

            Ölsem gam yemem gayrinin resmini yapabilir misin? diye soruyor ya büyük şair, işte onun gibi.

            İşin kolayına kaçmadan bir kültürün yaşamasını üstlenenlerin resmini... Neşet Ertaş yoruldu gitti, ama yerine geliyorlar, ne mutluluk, ayak izlerinden belli...

            Binlerce yılın kültürü, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal, Aşık Veysel, Musa Eroğlu... Ve bir elleri sazlı, sözlü ozanlar.

            Dünyada yaşanan bütün kötülüklere inat elleri saz çalanlar, türkü söyleyenler var olsunlar...


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —