Eğitimci yazar Soner Atabek yazdı


Hayat Filminde Sen Yönetmensin

Hayat Filminde Sen Yönetmensin


Şimdi şöyle bir düşünelim sevgili dostum, şu koca dünyada ne çok şeyi üzerimize alıyoruz, değil mi? Sanki her şey ama her şey bizim etrafımızda dönüyor, her laf bize söyleniyor, her olay bizi hedef alıyor sanıyoruz. İçimizden sürekli bir "Ben, ben, ben!" sesi yükseliyor. Oysa, bir an durup derin bir nefes alalım. Gerçek şu ki, başkaları bize yönelik hiçbir şey yapmaz. Onların her adımı, her sözü, kendi iç dünyalarından, kendi rüyalarından beslenir. Herkes kendi zihninde kurduğu bir filmin içinde yaşar ve inan ki, o filmler bizimkinden bambaşka kareler taşır.

Biliyor musun, bir şeyi kişisel algıladığımızda ne oluyor? Karşımızdakinin bizim dünyamızı bildiğini sanıyoruz. Ve kendi kurduğumuz dünyayı, onlara zorla kabul ettirmeye çalışıyoruz. "Ilımlı İslam, İklim Kanunu, Orman Yangınları, Kanal İstanbul..." gibi meseleler... Bunlar sana çok tanıdık gelmiyor mu? İşte bunlar, başkalarının bize dayatmaya çalıştığı fikirler, birer algı operasyonu. Onlar kendi zihinlerini bizimki gibi sanıyor, bizi kendi oyunlarına çekmeye çalışıyorlar. "Türkiyelilik" gibi kavramlarla, bizi "parya" yapma hayalleri kuruyorlar, tıpkı Hindistan'daki kast sistemini, Afganistan'ı, Pakistan'ı yaratmak ister gibi. Ama lütfen, bu zehri yutma canım. Buda'nın çok güzel bir sözü var: "Öfke zehri, onu içen kişiyi yakar, göndereni değil." Unutma, biri sana öfkeyle bir şey söylediğinde, o zehir asıl sahibini yakar, seni değil. Onu alıp almamak tamamen senin elinde.

Hayatın içinde öyle anlar olur ki, sanki her şey bize karşıymış gibi gelir, biri gelir doğrudan hakaret eder, "Sen çok aptalsın" ya da "Çok çirkinsin" der. O an içimiz yanar, değil mi? Ama aslında bu seninle ilgili değil. Söyledikleri, yaptıkları, dile getirdikleri fikirler, onların kendi zihinlerinde kurdukları anlaşmaların bir yansımasıdır. Kişilerin bakış açıları, kendi "ehlileştirme süreçlerindeki" programlamalarından, yani küçüklükten beri öğrendikleri, içselleştirdikleri her şeyden oluşur. Biri sana zehir gönderdiğinde, bunu kabul edip etmemek tamamen senin elinde. Eğer o zehri kabul edersen, onu kendinize ait kılarsın, kendi iç dünyanı karartırsın. Bu da seni, "kara büyücüler" olarak adlandırılan manipülatörler için kolay bir av haline getirir. Küçücük bir fikirle seni avlayabilir, istedikleri zehirle besleyebilirler. Ve sen, söylenenleri kişisel algıladığın için o zehri hiç sorgulamadan yutarsın. Oysa Osho'nun ne kadar anlamlı bir sözü var: "Sen ne isen o ol. Bir başkası olma. Başkasının sözleri, başka bir ruhun içinden geçer, senin ruhunun değil. Bu yüzden, başkalarının ne söylediği önemli değildir; senin kendi içsel sessizliğin önemlidir." Düşünsene, dışarıdan gelen her yorum, her yargı, her eleştiri, aslında yorumu yapanın kendi iç dünyasının bir yansıması. Kendini bilmeyen, başkasını da nasıl bilebilir ki? Başkalarının bizi tanımlamasına izin vermek, kendi özgürlüğümüzden, kendi ruhumuzdan feragat etmektir.

İşte tam da bu yüzden, hiçbir şeyi kişisel algılamadığın sürece, adeta cehennemin ortasında bile zehirlere karşı bağışıklık kazanırsın. Bu bağışıklık gücü, aslında bizim en büyük, en koruyucu kalkanımız. Kişisel algıladığında ise, söylenenlerden rahatsızlık duyarsın, kendi inançlarını savunarak hemen tepki gösterirsin. Bu tepkiyle çelişkiler ve çatışmalar yaratırsın. Küçücük şeyleri büyütür, pireyi deve yaparsın. Çünkü sürekli haklı çıkma ihtiyacı duyarsın. Senin haklı, başkalarının haksız olmasını istersin. "Demedim mi ormanları yakacaklar, teröristleri salıverecekler, Büyük Ortadoğu projesi gerçekleşecek, Kanal İstanbul'u yapacaklar" gibi algılarla bizi yönetmeye çalışıyorlar. Oysa, inan bana, bunların hiçbiri olmayacak. Çünkü bu fikirler bizim fikirlerimiz değil, başkalarının bize empoze etmeye çalıştığı düşünceler. Eğer bunları kabul edersen, senin gerçeğin olur. Ama reddedersen, onların gerçeği olarak kalır.

Senin hissettiklerin ve yaptıkların da kendi bireysel rüyanın, kendi anlaşmalarının bir yansımasıdır. Senin söylediklerin, yaptıkların ve fikirlerin senin anlaşmaların doğrultusundadır. Bunların başkalarıyla bir ilgisi yoktur. Senin benimle ilgili düşündüklerinin, benim için bir önemi yoktur. Senin düşüncelerini ben kişisel algılamam. İnsanlar, bana sen iyisin dediklerinde de kişisel algılamam, sen en kötüsün dediklerinde de kişisel algılamam. Çünkü ben ne olduğumu biliyorum. Kabul görmek, onaylanmak gibi bir ihtiyacım yok. Birisinin bana kim ve ne olduğumu söylemesine ihtiyaç duymuyorum.

Biri sana kızdığında, aslında kendisiyle uğraşıyordur. Sen ona kızması için sadece bir mazeret olursun. Kızar çünkü korkuyordur, çünkü kendi korkularıyla boğuşuyordur. "Türkiyeli olmak" ve bunun tüm dünya halklarını "Firavunlara parya yapma" hedefi gibi algılar da yine bu manipülasyonun bir parçası. Emin ol, "Sen düştükten sonra dünya hızlı bir şekilde Hindistan'daki kast sistemine geçecek, yoksul zenginin mahallesinden geçemeyecek, her yer Dubai, San Francisco, Singapur olacak." Bu, Masonların Türkiye'yi bir pilot bölge olarak kullanma iddialarıyla birleşiyor. Ama bizim imanımız ve farkındalığımız, tüm bunlara engel olabilir.

"Araplara karşı çok ezildiniz, Türkiyeli olsanız herkesi geçersiniz, paranız da olur" gibi vaatler, yine seni düşürmek için kullanılan tuzaklar. İçtenlikle söyleyebilirim ki, bizi ezdiren, yoksul bırakan hep bu manipülatörlerdi. "Masonlar ve onların Ankara'daki ayak takımı iki kadro halinde çalışır. Bir taraf seni düşürür, diğer taraf seni çıkarır, bunlar böyle böyle istediğini sana yaptırır." İşte bu noktada, imanımıza sarılmak çok önemli. "Allah bana yeter, rızkımı da veren O'dur" demek, tüm bu oyunları boşa çıkarır.

Unutma, "Almanların ve Japonların hükmedemediği cihana Türkler mi hükmedecek?" gibi söylemlerle, "Türkiyelilik" ve "Osmanlıcılık" adı altında aslında ABD'nin "Büyük Ortadoğu Projesi"ni bize kabul ettirmeye çalışıyorlar. AKP'den sonra gelecek ekibin bu algıyı yapacağını göreceksin. Onlar, "Türkiyeliği ve Osmanlı'yı Türklerin dirilişi olarak anlatacak," oysa tam tersi olabilir. Müslüman kendini kimseye kullandırmaz. İyi ya da kötü tüm algılara kapalıdır. Bir devletin, bir olayın, bir zamanın algısına göre yaşayanın imanı da olgunluğu da zayıftır. Müslüman hep kendi imanı, kendi yalnızlığı üzerine yaşar, bununla karar verir. Firavun, bugünün Masonlarından çok daha büyüktü, ama Musa'nın imanı karşısında hepsi kaybetti, hepsi dağıldı. İman, gerçekte yüksek bir farkındalıkla zamanın ve şartların üzerinden giden, sebeplere de hiç kulak asmayan, korkmayan bir kalpti. Bu da herkese yetti. İsa'nın dediği gibi, "Sizden herhangi biri günahsız ise, ilk taşı o atsın!" Başkalarının eleştirileri, yargıları, aslında onların kendi içlerindeki eksiklikleri, korkuları veya anlaşmalarıyla ilgilidir.

Eğer korkun yoksa, kızman, nefret etmen, kıskanç ya da üzgün olman da mümkün değildir. Korkusuz yaşadığında, sevgiyle yaşadığında bu tür duygulara hayatında yer yoktur. Bu tür duyguları hissetmediğinde, doğal olarak kendini iyi hissedersin. Sen kendini iyi hissettiğinde etrafındaki her şey de iyidir. Ve bu sana mutluluk verir. Etrafındaki her şeyi seversin, çünkü kendini seviyorsun. Olduğun gibi olmaktan hoşnutsun, kendinle doyumlusun, hayatından memnunsun. Yarattığın filmden memnunsun. Huzurlu ve mutlusun. Her şeyin harika, her şeyin güzel olduğu bir boyutta yaşarsın. Bu boyutta algıladığın her şeyle, her an sevişirsin.

Soner Atabek derki: "Kendini tanı, zihninin oyunlarına gelme; özgürlüğün, hiçbir şeyi kişisel algılamamanda gizlidir."

Unutma, insanlar ne yaparsa, ne söylerse, ne düşünürse düşünsün, kişisel algılama. Başka devletler ülkemiz için ne kadar plan yaparsa yapsın, kişisel algılama. Çünkü bu senin filmin. Bu filmde yönetmen de, yapımcı da, başrol oyuncusu da sensin. Diğer herkes yardımcı oyuncu sadece. Bu bakış açısı, senin gerçeğindir, başka hiç kimsenin değil. O yüzden biri sana "yazdıklarım beni incitiyor" dese bile, seni inciten benim yazdıklarım değildir. Söylediklerim senin yaralarına dokunduğu için incinirsin. Seni inciten sensin.

Yazarın Öğüdü:

"Kendi gerçeğine sımsıkı sarıl; dışarıdan gelen hiçbir fısıltının, zehirli bir tohum ekmesine izin verme. Çünkü zehri yutan değil, kabul etmeyen özgürleşir."

Hayatının kontrolünü eline almanın, gerçekten özgürleşmenin yolu, hiçbir şeyi kişisel algılamamaktan geçer. Sen ne düşünüyorsun bu konuda? Bu bakış açısı sana neler hissettirdi?

YAZARLAR

  • BIST 100

    10642,6%-0,43
  • DOLAR

    40,53% -0,48
  • EURO

    47,61% -0,42
  • GRAM ALTIN

    4352,92% -1,37
  • Ç. ALTIN

    6999,67% -0,32
  • Pazartesi 43.5 ° / 21.8 ° Güneşli
  • Salı 41.4 ° / 21.3 ° Güneşli

Balıkesir

28.07.2025

  • İMSAK 04:14
  • GÜNEŞ 05:57
  • ÖĞLE 13:20
  • İKİNDİ 17:13
  • AKŞAM 20:33
  • YATSI 22:08