Son sigarasını tüttürdü, eşine ve çocuklarına son mektubunu yazdı, başı dik sehpaya yürüdü, sandalyeye tekmeyi vurdu. Yarım asır önce, 27 Haziran 1964 günü, şair Hasan Hüseyin Korkmazgil´e ?Haziranda ölmek zor? şiirini yazdırtan büyük acı yaşandı.
Ankara Ulucanlar Cezaevi´nin avlusunda, "İhtilalin süvarisi" Binbaşı Fethi Gürcan idam edildi. Cebinden 235 kuruş, iki paket subay sigarası bir de çakmak çıktı. Bir hafta sonra da silahlı, mücadele ve kader arkadaşı Talat Aydemir idam edilecekti.
Her yıl, 21 Mayıs 1963´ün Harbiyelileri bir araya geliyor. 1963 yılında bin 468 askeri öğrenci okuldan atılmıştı. Harp Okulu 1963 ve 1964 yıllarında hiçbir mezun vermemişti. Bu öğrenciler, 21 Mayıs 1963´te Albay Talat Aydemir ve Binbaşı Fethi Gürcan´ın önderliğinde yapılan ve başarısız olan kalkışmaya katılan ?Ordu gençliği?ni temsil ediyorlar.
22 Şubat 1962´de ilk girişim başarısız olunca Başbakan İsmet İnönü, 26 Şubat günü yaptığı bir radyo konuşmasında Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir´in Harbiyelileri ?aldattığını? söylemişti. Bu konuşmadan iki gün sonra 22 Harp Okulu öğrencisi Taksim´deki Atatürk Anıtı´na bir çelenk koydular. Çelengin üstünde ?Harbiyeli Aldanmaz? yazılıydı.
Bu söz, 21 Mayıs 1963 girişiminin parolası olacaktı. Aydemir, mezarının Harbiye´nin bahçesinde olmasını ve mezar taşında bu sözlerin yazılmasını vasiyet etmişti. O çelengi bırakan öğrencilerden biri, yıllar sonra Ergenekon tertibinde tutuklanacak ve hakkında ´ağırlaştırılmış müebbet´ istenecek olan emekli Orgeneral Hurşit Tolon´du!
"İhtilalin Süvarisi"ne ihtiyaç duyulan günler yaşanmaktadır ve Harbiyeli aldanmamalıdır!
Hikmet Çiçek.....
HAZİRANDA ÖLMEK ZOR
Orhan Kemal´in güzel anısına
işten çıktım
sokaktayım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
sokağa çıkmak yasak
sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
havada tüy
havada kuş
havada kuş soluğu kokusu
hava leylâk
ve tomurcuk kokuyor
ne anlar acılardan/güzel haziran
ne anlar güzel bahar!
kopuk bir kol sokakta
çırpınıp durur
çalışmışım onbeş saat
tükenmişim onbeş saat
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım
anama sövmüş patron
ter döktüğüm gazetede
sıkmışım dişlerimi
ıslıkla söylemişim umutlarımı
susarak söylemişim
sıcak bir ev özlemişim
sıcak bir yemek
ve sıcacık bir yatakta
unutturan öpücükler
çıkmışım bir kavgadan
vurmuşum sokaklara
sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
dallarda insan iskeletleri
asacaklar aydemir´i
asacaklar gürcan´ı
belki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
dökülüyor etlerim
sarı yapraklar gibi
asmak neyi kurtarır
sarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yaprakları
kırılmış dallarıyla
ne anlatır bir ağaç
hani rüzgâr
hani kuş
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?
asılmak sorun değil
asılmamak da değil
kimin kimi astığı
kimin kimi neden niçin astığı
budur işte asıl sorun!
sevdim gelin morunu
sevdim şiir morunu
moru sevdim tomurcukta
moru sevdim memede
ve öptüğüm dudakta
ama sevmedim, hayır
iğrendim insanoğlunun
yağlı ipte sallanan morluğundan!
neden böyle acılıyım
neden böyle ağrılı
neden niçin bu sokaklar böyle boş
niçin neden bu evler böyle dolu?
sokaklarla solur evler
sokaklarla atar nabzı
kentlerin
sokaksız kent
kentsiz ülke
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı
işten çıktım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
karanlıkta akan bir su
gibi vurdum kendimi caddelere
hava leylâk
ve tomurcuk kokusu
havada köryoluna
havada suçsuz günahsız
gitme korkusu
ah desem
eriyecek demirleri bu korkuluğun
oh desem
tutuşacak soluğum
asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisi
güzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak
ah yavrum
ah güzelim
canım benim / sevdiceğim
bitanem
kısa sürdü bu yolculuk
n´eylersin ki sonu yok!
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
nerdeyim ben
nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz siz
kimsiniz?
ne söyler bu radyolar
gazeteler ne yazar
kim ölmüş uzaklarda
göçen kim dünyamızdan?
asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi?
yolunmuş yaprakları
ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
söyler hangi güzelliği?
kökü burda
yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
göçtü memet diye diye
şafak vakti bir çınar
silkeledi kuşlarını
güneşlerini:
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
memet!»
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazete
vurmuşum sokaklara
vurmuşum karanlığa
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
bu acılar
bu ağrılar
bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?
kim bu korku
kim bu umut
ne adına
kim için?
«uyarına gelirse
tepemde bir de çınar»
demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»
demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»
bir de memet´in yüzü
bir de güzel istanbul
bir de «saman sarısı»
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
geride kalanlara
nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz?
yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran ´63´ü
bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nâzım ustanın
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
Hasan Hüseyin