Cahit Külebi:
“Şu dünyaya gelir gideriz
İstekler içimizde kalır” diyor.
Mutluluk, çaba ve emek ister.
Tolstoy’un dediği gibi, “Mutluluğu ihtiraslarda değil, kendi yüreğinizde arayın. Mutluluğun kaynağı dışımızda değil, içimizdedir.”
Sosyal medyada şu yazıyı gördüm:
“Okul bitene kadar
Çok para kazanana kadar,
Çocuklarınız evden ayrılana kadar
İşe başlayana kadar
Cuma gecesine kadar
Pazar sabahına kadar
Yeni bir araba ya da ev alana kadar
Borçları ödeyene kadar
İlkbahara kadar, sonbahara kadar, kışa kadar
Maaş gününe kadar
Şarkınız söylenene kadar
Ölene kadar…”
Halil Cibran, “Çoğu zaman dünlerimize olan borçlarımızı ödemek için yarınlarımızdan ödünç alırız” diyor.
Bu konuda son sözü Konfüçyüs’e bırakalım:
“Mutlu olmak adına, içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir zaman olduğuna karar vermek için beklemekten vazgeçin. Mutluluk, bir varış değil, bir yolculuktur.”
X X X
Einstein’e sormuşlar:
“Dünyada yaşam nasıldır?”
“Üst sınıf yaşar, orta sınıf şikâyet eder, alt sınıf ise şükreder.”
“Ya inanç durumu?”
“Üst sınıf paraya, orta sınıf lidere, alt sınıf ise Tanrı’ya tapar!”
Tabii ki çağdaş eğitim her işin başı! Ama nerede?
Tarikat ve cemaatlerle iç içe olan eğitim-öğretim, çağdaş ve bilimsel olabilir mi?
Friedrich Nietzche şöyle diyor:
“Cahil bir toplum özgür bırakılıp, kendine seçim hakkı verilse bile hiçbir zaman özgür seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma-yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır. Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir.”
Charles Bukowski’ye kulak verelim, şimdi de:
“Ormanlar yok oluyordu ama ağaçlar, baltaya oy vermeye devam ettiler. Çünkü sapı tahtadandı ve kendilerinden sandılar!”
X X X
Yıllar geçtikçe ufkunuz genişliyor, hoşgörünüz derinlik kazanıyor. Sadece işinize, doğrularınıza odaklanıyorsunuz. Değersiz, sığ kişilerle kesinlikle polemiğe girmiyor, onların sizin üzerinizden gündeme gelme düşüncesine alet olmuyorsunuz. Çünkü şunu çok iyi biliyorsunuz ki, kısa sayılan yaşamınızda önemli olan yaşamınıza yeni yıllar katmanız değil, yeni ve mutlu yaşamlar eklemenizdir.
X X X
Her şeye karşın sabırlı olmak çok önemli.
Çinli filozof, komutan ve askeri bilge Sun Tzu, şöyle der:
“Nehir kenarında yeterince beklersen,
Düşmanlarının cesetleri yüzerek gelir, önünden geçerler…”
The Art Of War’ın “Savaş Sanatı” kitabı, dünyanın en eski savaş strateji kuramı olarak kabul edilir.
On üç bölümde toplanan yazılar, Çin’de eski dönemlerde kullanılan savaş ilkelerinin toplu bir sunumu niteliği taşır.
Bu kitabı mutlaka okumanızı öneririm.
X X X
Yerine göre sabırlı olmak tabii ki çok güzel!
Yalana-dolana, iftiraya, kara çalma çabalarına gülüp geçmek ve bunlardan beslenen zavallıları umursamamak!
Yaşamı boyunca hiçbir şey üretememiş, kafalarını dedikodu kazanından çıkaramayanlarla neyi tartışacaksınız ki?
Bu durumlarda sığınılacak liman, denizlerin uçsuz bucaksız özgürlüğüdür. Aynı Turgut Uyar’ın dizelerindeki gibi:
“Şimdi gemiler geçer uzaklardan
Gönlüm güvertede sereserpedir
Işıklı geceler, saz sesleri, peynir ekmek
Ne biletim ne param ne dostum var
Pır pır eder yüreğim bakındıkça
-Gidin gemiler, gidin
Vardığınız yerlere selam edin
Gün olur bütün kaygılardan uzak
Ben de gelirim”
X X X
Martıları sever misiniz?
Ben çok severim.
Can Yücel’in dediği gibi, “Denizin sokak çocukları gibidir martılar…”
Albert Camus, “Fırtınanın şiddeti ne olursa olsun martı, sevdiği denizden asla vazgeçmez” diyor.
İnsan, denizin olmadığı yerde umut adına martı olmalı.
Aynı Can Yücel’in dediği gibi:
“Deniz, martıya küsmez, martı da denize.
Birbirlerine ne kadar kızsalar da,
Umutsuzluk hissetseler de ayrılmazlar asla”
X X X
Politikayla uğraşanların genelde bol yalan söyledikleri bir gerçektir. Koltuklarını koruma adına söylenen yalanlara ne yazık ki inananlar da az değildir.
Bernard Shaw, şöyle diyor:
“Doğruları biliyorsan, yalanları dinlemek eğlencelidir.”