(DEVAM) Hüseyin bey kapıyı örttü. Askerler kardan sırılsıklam olan parkalarını çıkartıp, yanan sobanın etrafına dizildiler. Soğuktan ayaklarındaki potinlerin bağları yer yer buz tutmuştu. Birbirlerinin yüzüne kara kara baktılar. Sanki bir acıyı dillendirir gibi gözleri dile geldi. Birbirlerine tutunarak ayaklarındaki potinleri çıkartıp sobanın yanına koydular. Askerlerin ayaklarını gören Firuze hanımın güzel gözlerinden dökülen yaşlar sel oldu aktı. İçeri odaya girip kocası için yazdan ördüğü yün çoraplardan üç çift getirip askerlere uzattı. Hüseyin bey askerleri sofraya davet etti. Firuze hanım odanın duvarının sağ tarafındaki ahşap dolabın içinden üç adet çorba tası, üç adet tahta kaşık, iki lavaş ekmeği ve bir kalıp koyun peynirini getirip yer sofrasındaki bakır sininin üzerine koydu. Üç asker birer birer yere çömelip yer sofrasının yanına sığıştılar. Tarhana çorbalarını içtiler, lavaşlarının içine koyun peyniri koyup iştahla yediler. Sobanın üzerinde kaynayan ıhlamurdan birer bardak içtiler.
Akşam geceye dönerken onbaşı askerlere kalkmaları gerektiğini söyledi. Köydeki bir manga askerin geceyi köyün camisinde geçireceklerini, muhtarla camide buluşup cepheye götüreceklerinin listesini tutanaklara dökeceklerini söyleyip Hüseyin beyden izin istediler. Potinlerini giyip, kurumaya yüz tutan parkalarını da ellerine alıp kapıya doğru yöneldiler. (DEVAMI VAR)