Ülkemizin çeşitli kentlerinde, çeşitli ortaokul ve liselerde 35 yıl süreyle Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görev yaptı, İbrahim Köse.
İki yıl kadar önce emekliye ayrılarak Bandırma’ya yerleşen Köse’nin, çok çeşitli türlerde, eğitim-öğretim ağırlıklı olarak kaleme aldığı yazıları başta “Türk Dili” dergisi olmak üzere çeşitli gazete, dergi ve kitaplarda yer aldı.
Köse, son olarak yayınlanan “Bana Uçmayı Öğret”, “Sarıkız”, “Buharlı Gemi” ve “Küçük Kuş” isimli kitaplarını bana imzalayarak iletti. Hepsini bir solukta okudum ve çok etkilendim.
Bu dört kitap, lise öğrenci yazıları arşivinden oluşuyor.
İbrahim Köse öğretmenim, 35 yıllık öğretmenlik yaşamındaki öğrencilerine derslerinde, çeşitli konularda yazdırdığı edebi değer taşıyan, Türkçenin iyi kullanıldığı kompozisyonları planlı bir şekilde özenle biriktirmiş. Daha sonra bunları iki-üç yıl çalışarak, yazıldıkları sayfalara baka baka bilgisayara girip, dört kitap olarak okurlara sunmayı başarmış. Bu yazıları kitap durumuna getirmeden önce de bugün çoğu evli barklı olan eski öğrencilerinden de yazılarını yayınlamaları konusunda onay almış. Bu öğrenci yazıları, yıllar önce yazıldıkları dönemin sosyal ve kültürel yaşamına da ışık tutarken, bu ortamların çocuklar üzerindeki olumlu-olumsuz etkilerini de yansıtıyor.
Eski bir Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak İbrahim Köse öğretmenimi kıskandım! Neden ben de bu içerikli bir çalışmayı düşünmedim acaba!
İbrahim Köse öğretmenimi yürekten kutluyorum. Yayınlanmak için elinde bulunan çok sayıda dosyanın bulunduğunu bilerek başarılar diliyorum.
Öğretmenlik, kutsaldan da çok daha öte bir meslek, kuşkusuz.
Bir öğretmen, sonsuzluğu etkileyebilir. Onun öğrenme isteği ve öğrenciliği, toplumdaki etkisi mezarda bile bitmez, sürer gider.
Öğretmenin emekliliği ise daha fazla okumaya ve öğrenmeye zaman bulabilmesi içindir. Bir öğretmenin boş zamanı yoktur, olmamalıdır.
Öğretmenlik, bilgi için kendisiyle bile yarışan insan olmaktır.
Öğretmen, öğrencilerine anne, baba, abla, ağabey, yeri geldiğinde sırdaş ve arkadaş olmaktır.
Öğretmenlik, yüreği dünyaları kucaklayan insan olmaktır.
Öğretmenlik, yalnızca sabah gidilip, öğle vakti dönülen, cumartesi, pazar, sömestr ve yazın tatil yapılan bir meslek değildir.
Öğretmenlik, yüreği kocaman İNSAN olmaktır.
Son sözü Fakir Baykurt’a bırakalım:
“Öğretmenler, egemen sınıfların emir kulu ya da yönetici tabakalarının çocuk avutucuları değildirler.
Öğretmen, yalvarmaz.
Öğretmen, boyun eğmez.
Öğretmen, el açmaz.
Öğretmen, ders verir.”