Kenan Benli

Tarih: 08.07.2025 08:37

İki tekerin gölgesinde.

Facebook Twitter Linked-in

 Yıllar önce köyümüzde bir çocukluk hayaliyle başladı her şey. Ayakkabılarımız yırtıktı ama yokuşlar dik, rüzgârlar serindi. Tahta tekerlekli bir bisikletin arkasından koşarken öğrendik yolda kalmayı, düşmeyi ve yeniden denemeyi.

Bisiklet dediğin, sadece bir araç değildir Anadolu’da. O, bazen bir köy okuluna öğretmen taşır; bazen de çarşıya inen bir annenin file torbasını... Kimi zaman bir delikanlının sevdiğine giden yolu, bazen de bir gurbetçinin hasretini taşır. Her teker izinde bir hikâye vardır.

Bugün, asfaltın üstünde dönen o iki tekerlek hâlâ aynı şeyi fısıldar kulağıma: "Yavaşla. Bak. Dinle." Çünkü bisiklet bir hız değil, farkındalıktır.

Kentlerin gürültüsünden uzaklaşıp doğanın kalbine sürdüğünde, aslında en çok kendine yaklaşırsın. Bir çam gölgesinde mola verirken, yol arkadaşınla paylaştığın bir yudum su, belki de günün en anlamlı anı olur.

Geçtiğimiz yıllarda Midilli’deydik. Ege’nin iki yakasında, iki ülkenin çocuklarıydık. Dillerimiz farklıydı ama rüzgârı aynı yüzümüzde hissettik. Aynı gökyüzü altında pedal çevirmek, bize sınırların insan eliyle çizildiğini ama yüreklerin özgür olduğunu gösterdi.

Bisiklet, bedenin değil ruhun egzersizidir. Bir dengeyi korumak için pedal çevirirsin ama fark etmeden hayatı da dengede tutarsın. Her inişten sonra bir yokuş vardır, bilirsin. Her moladan sonra yeni bir çıkış...

Ve günün sonunda, ne kadar yol aldığın değil, nasıl bir yolculuk yaptığın kalır geriye.

O yüzden biz, iki teker üstünde bir ömürlük dostluklar kurarız. Sınırları aşar, gönüller kurar, toprakla yeniden barışırız.

Ve her pedal sesiyle içimizden bir ses yükselir:
“Yol bitmez... Yeter ki kalbin sürmeye devam etsin.”


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —