DOĞAN GÜVEN

Tarih: 14.10.2024 10:07

İletişim çağındaki iletişimsizlik

Facebook Twitter Linked-in

Son dönemde iletişimimiz birbirimizi tıklamaktan öteye gitmiyor.
Her şey birbirimizi dürtmeyle başladı. Sonra tıklamayla devam etti. Şimdi ise kaydırıyoruz. Allah sonumuzu hayır etsin…
Eyvallah; bilişim, bilgisayar, internet, sosyal medya, sanal dünya, yapay zeka,… 

Hepsine eyvallah. Bir itirazımız yok, olamaz da.
Amma!!! Bu kadarı da fazla diye düşünüyorum.
Hep hayıflanırız ya. Nerede o eski aşklar, arkadaşlıklar, bayramlar, komşuluklar,… diye başlayan cümlelerle.
Evet, onların da hepsi sanal ve yapay.
Artık aşkımızı da, mutluluğumuzu da, sevgimizi de emojilerle ifade ediyoruz.
Öpücük, öpücük, öpücük…
Like, like, like…
Gözyaşlarımız bile emojilerden ibaret, sahte! Doğru, eskiden aşkımızı anlatmak için Ahmet Arif, Attila İlhan, Can Yücel, Cemal Süreya, Nazım Hikmet, Özdemir Asaf gibi şairlerin şiirlerini ezberlemek için ne de çok uğraşırdık.
Heyecanla pazar günlerini beklerdik. Köy minibüsüyle şehre inip yazlık sinemada Türkan Şoray, Kadir İnanır, Tarık Akan, Filiz Akın’ın aşk filmlerini izlemek için.
Gece yarılarına kadar saklambaç, çelik çomak, birdirbir, “ortada sıçan” oynardık hiç kavga etmeden, bayram sabahları elini öperdik büyüklerimizin, bayramlık pabuçlarımızı başucumuza koyardık, şeker toplardık…
Komşularımıza gece oturmalarına giderdik annemizle, mısır patlatır, kestane pişirirdik kuzine üzerinde.
Artık her şey kısa ve hızlı, hayatımız bir jenerik gibi akıp gidiyor.
Kısa aşklar, kısa filmler, anlık mutluluklar, internetten aşırdığımız mesajlarla bayramlaşmalar…
Zahmet edip iki satır yazamıyoruz.
Kapı önünde “merhaba merhaba” komşuluklar, o bile yok da…
Memlekette dört gözle bizleri bekleyen anne babalarımızı çoktan unuttuk. Bayramlarda deniz kenarlarına koşuyoruz artık.
İletişimimiz, paylaşımlarımız 15 saniyen ibaret. Daha fazla tahammül edemiyoruz birbirimize. Kaydırıyoruz.
Bırakın birbirimize, çocuklarımıza bile tahammülümüz yok. Onların eline de birer telefon, tablet veriyoruz. Tabii ki onlar da kaydırıyor. Sonra şikâyet ediyoruz, “Bu çocuklar niye böyle oldu.” diye.
Yazışmalarımızda sesli harfleri kullanmıyoruz. Sosyal medyadaki paylaşımlara “reels” adını koymuşlar. Ne kadar reel ise! 15 saniye. Daha fazlasına izin vermiyor.
Gerçeklerden uzaklaşmak adına elimizden geleni yapıyoruz.
Birçok yeni kelime girdi dilimize. Algı operasyonu, trol hesaplar, sanal gerçeklik,…
Halkı bilgilendiren, bilinçlendiren yayınlara bile “kamu spotu” deniyor. Kısa ve öz.
Kumrular gibiydi eskiden aşlar. Aydemir Akbaş’ın filmlerinde bile aşk vardı.
Geçenlerde televizyonda bir eğlence programı izliyordum. Programa katılan ünlü bir düşünürümüz(!) günümüz aşklarının tanımını yaptı. “Yat yere, yat yere” Ne de güzel anlattı. Daha iyi ifade edilemezdi. 
Kitapların özetlerini okuyoruz, internetten bilgi ve donanımızı artırmak adına. Yine kısa ve öz.
Neyse daha fazla uzatmayalım.
Nihal Atsız’ın imkânsız aşkını kaleme aldığı, Gülnur Kaya’nın sesinden defalarca dinlediğim  “Geri Gelen Mektup” şiiri ile bitirelim.


“Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin ondan, gönül zorla tutuştu
Pervane olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin ondan, gönül zorla tutuştu
Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
İçimdeki azgın devi rüzgârlara attım
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım
İçimdeki azgın devi rüzgârlara attım
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin.”


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —