Zübeyir ÇÖMLEKÇİ


İSRAİL KAHROLUR AMA NASIL?

İSRAİL KAHROLUR AMA NASIL?


            İSRAİL KAHROLUR AMA NASIL?

          Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100.yılını coşku ile kutlamaya hazırlandığımız günlerde Filistin’den gelen bir haber, tüm hayatımızı altüst etti. 07 Ekim 2023 günü Hamas’ın İsrail’e bomba atması ile başlayan ve tüm dünyanın adeta film izler gibi sadece seyrettiği Filistin katliamı, hızını artırarak devam ediyor. 

           İsrail Yönetimi; Filistinlilerin Gazze’yi terk etmelerini isteyerek karadan, havadan ve denizden günlerdir Gazze’ye en ağır silahlarla saldırıyor. Kadın, çocuk, ihtiyar ayırt etmeden insanları öldürüyor. Hiçbir ayırım gözetmeksizin (okul, hastane ve ibadet yeri) her tarafı bombalıyor. Hatta okul, hastane ve ibadet yerlerini özellikle bombalıyor. Çünkü tüm masumların oralara sığındığı görülüyor.

           İsrail, tarifi imkansız bir şekilde Gazze’yi yakıp, yıkıyor. Bu da yetmezmiş gibi Gazze’yi abluka altına alarak, gıda ve tıbbi malzeme girişine engel oluyor. Tüm canlıları; en temel ihtiyaçları olan su, elektrik ve yakıttan mahrum bırakıyor. Bu durum tam bir soykırım olarak, Merhum Mehmet Akif’in “Ağlarım ağlatamam” şiirinde dile getirdiği gibi, yüreklerimizi yakarak hafızalarımıza silinmeyecek şekilde yerleşiyor. 

          1992-1995 yıllarında Sırpların Bosna’da yaptığı katliam ve soykırımdan sonra dünya böylesi bir katliam ve soykırım görmedi. O kadar ki, Mekke döneminde müşriklerin Müslümanlara uyguladığı 3 yıllık boykot ve sosyal tecritten çok daha ağır ve vahim bir şekilde. 

          Çünkü Müşrikler de Müslümanlara sosyal tecrit uyguluyor, beşeri ilişkileri, ticareti, evlenmeyi ve bir araya gelmelerini engelliyorlardı. Fakat bireysel işkence ve zulümler olmakla birlikte Gazze’de olduğu gibi toplu bir katliama girişmemişlerdi. Onun için ondan daha kötü ve daha vahşi olduğunu söylemek asla yanlış olmayacaktır. Kendi insanlarının bile nefretini kazanarak sokaklara dökülüp yöneticilerine tepki vermeleri de bunun bir kanıtı olsa gerektir.

          Bu yazıdan bir topluma karşı ayırımcılık, kin ve nefret söylemi çıkartılmamalıdır. Çünkü yazımızın hedefi halk olarak Yahudiler değil, İsrail yönetiminin uygulamalarıdır. 

          Ayrıca konunun özünde Kudüs ve Filistin olduğu için özel anlamlar yüklemeye de gerek yoktur. Neticede öldürülen her insan, can taşımaktadır. Kaldı ki, Filistin’de sadece Müslümanlar değil, Hıristiyanlar ve dünyanın çeşitli yerlerinden gelen Gazetecilerle BM Temsilcileri ve hayvanlar da öldürülmektedir. Müktesebatımızın hafızalarımıza yüklediği Kudüs’le ilgili yanlış / eksik / fazla / uydurma bilgilerle de bir bağlantısı ve ilgisi yoktur.

          Çünkü Kur’ana göre mazlumun dini, dili, rengi, ırkı, cinsi sorulmaz / aranmaz.

          Bakın Allah ne diyor:

         “Size ne oluyor? (nerde kaldı Müslümanlığınız) da Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizi, halkı (yöneticileri) zalim olan bu şehirden çıkar. Bize tarafından bir dost, bize katından bir yardımcı ver” diyen zayıf düşürülmüş (mazlum, mağdur) erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” (Nisa’:4/75)       

         Ülkemizde ve dünyanın değişik yerlerinde halk sokaklara çıkıp protesto ediyor, bildiriler yayımlıyor. Yapılanları lanetliyor. Tabii ki, kamuoyu oluşturmak ve toplumsal bilinci ayakta tutmak için bunlar önemli ve yararlıdır. Ama sokaklarda “Kahrolsun İsrail” diye bağırmakla, İsrail kahrolmaz. Çünkü durumları yüreğimizi kor gibi yakan, yediklerimizin boğazımızda düğümlenmesini sağlayan görüntülerdeki Filistinliler için, 3-5 kuruş yardım ederken, dünyanın her yerinde yapılan market alışverişlerinin neredeyse yarısı İsrail’e gidiyor. Şimdilik İsrail kaynaklı ürünlere karşı bir boykot olsa da zamanla unutulacaktır. Geçmişte de hep böyle olmuştur. Bunun bir sebebinin de, dünyanın her yerinde halkın beğenisini kazanmış kaliteli ürünlerin büyük çoğunluğunda İsrail’in ortaklığının olduğu unutulmamalıdır. 

         Zalimleri ve onlara arka çıkanları yok etmenin yolu, fiili dua yapmadan (çalışıp üretmeden, emek vermeden, kaliteli bir eğitim yapmadan, bilim, kültür, sanat ve her türlü teknolojide ilerlemeden) oturup bazı kelime ve cümleleri tekrar ederek sadece sözle dua etmek de değildir. Zalimleri ve onlara arka çıkanları yok etmek, onlardan daha iyi eğitim yaparak, bilim, sanat, kültür ve askeri başta olmak üzere her alanda daha ileri teknolojiyi üretmekle mümkündür. 

         Kur’anı anlamadan okumanın bizi getirdiği acı durumu görüyor musunuz? Allah bize, “Mazlumları kurtarmak için savaşın” dediği halde genelde Müslümanlar ne yapıyor? Oturup “Allah’ım vatanımızda gözü olanın gözünü çıkar”, “Allah’ım İsrail’i yok et”, “Allah’ım Filistinlilere yardım et” diye, adeta emir tekrarı yapıyor. Bu ne cahilliktir ki, Allah’ın bize yapın dediklerini, Allah’ım sen yap diye geri iade ediyoruz. Haşa Allah bizim hizmetçimiz veya emir erimiz gibi; olmasını istediğimiz işleri çalışmadan, çabalamadan, risk ve sorumluluk almadan O’nun yapmasını istiyoruz. 

         İnanamıyorum bu nasıl bir mantık? Anlayamıyorum, bu nasıl bir din anlayışı? Bu cümleleri; kastını aşan sözler olarak görenlerin, Merhum Mehmet Akif’in “Azimden Sonra Tevekkül” adlı şiirini okumalarını öneririm.

         Allah o kadar çok açık seçik gösteriyor ve anlatıyor. Hem de körlerin bile göreceği, sağırların bile duyacağı kadar net. Bakın örneklerle göstererek anlatayım: 

          “بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم”     

         Bu yazının Besmele olduğunu biliyorsunuz. Peki, anlamını biliyor musunuz? İşte sorun burada. Besmelenin anlamı; “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla …” demektir. Şimdi Besmelenin, kendi başına anlamı tam bir cümle olmadığını görüyorsunuz değil mi? 

         Bunun anlamı şudur: Besmele, kendisinden sonra yapılacak bir eylemle tamamlanacaktır. Besmeleyle işinize başladığınızı düşünelim ve işinizi Besmeleyle birleştirelim. “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla çalışıyorum / işimi yapıyorum”. Ya da kitabınızı okumaya Besmeleyle başladığınızı düşünelim ve okumanızı Besmeleyle birleştirelim. O zaman da “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla okuyorum” olmaktadır. 

         Her iki örnekte de görüldüğü gibi Besmelenin, yapılan eylemle / fiil / iş / amel / emek (ne derseniz deyin) ancak anlamlı bir cümle haline geldiği açıkça görülmektedir. Böylece, duanın yarısı sözlü diğer yarısı hatta büyük çoğunluğu fiili olmaktadır. Onun için dua; eylemle tamamlanır. Eylem, emek (fiili dua) yoksa sözlü dua boşta kalmaktadır. Bazen de eylem (fiili dua) önce, sözlü dua sonradan gelir. Zalimin zulmüne engel olmak, doğacak felaketleri önlemek gibi durumlar için, fiili duanın önce olması zorunludur.

         Üzülerek söylemek isterim ki, Müslümanların genelinin nezdinde Kur’anın anlattığı Kıssaların, masal kadar bile değeri yoktur. Çünkü aklı başında her insan, masaldan bile bir ders çıkarılacağını çok iyi bilir. Şimdi gelin size bu sözümü Kur’andan sadece bir örnekle (Nuh Tufanı) ispatlayayım.

         Mü’minun:23/23 vd) Suresinde Nuh Aleyhisselamın kavmine Elçi gönderildiği, çoğunluğun inanmak şöyle dursun, karşı çıktıkları ve yalanladıkları açıklanır. Nuh Aleyhisselam da “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” diye dua eder. Bunun üzerine Allah, kurtuluş için önce gemi yapmasını (eylem, emek, iş, üretim=fiili dua), sonra sözlü dua yapmasını ister.

         Hadi bunları anlayamadık ve gerekli dersi çıkaramadık. Şu ayetleri de mi hiç görmedik, okumadık, duymadık. Yoksa, okuduk da anlamadık mı? Ya da anladığımız halde işimize gelmediği için görmezden mi geldik? 

         “…Güzel söz Allah’a yükselir, onu (güzel sözü) da salih amel (tüm canlıların ve evrenin iyiliği için yapılan iyi işler) yükseltir…” (Fatır:35/10)

         “…Rableri sahiplerinin dualarını kabul eder ve şöyle der; erkek olsun kadın olsun, sizden kim iyi bir iş yaparsa, emeğini boşa çıkarmam, katımda birinizin diğerinden farkı yoktur…” (Al-i İmran:3/195) 

         Allah aşkına siz söyleyin! Emek yoksa; sözün boşlukta kalacağı / bir işe yaramayacağı, bundan daha güzel nasıl anlatılabilir?

         Kur’ana inandığını ve Onu her an okuduğunu söyleyen milyonlar, dahası din konusunda kendisini yeterli görüp medyada dini anlattığını söyleyerek boy gösteren özel giysili, şatafatlı, ünvanlı, makamlı, etkili ve yetkili kişiler. Bu kadar açık seçik örnekleri nasıl görmezler ve anlamazlar? Görmezler ve anlamazlarda; çalışmadan, emek vermeden, üretmeden, kaliteli bir eğitim yapmadan, bilim ve teknolojide en iyi olmak için her şeyi seferber etmeden, hangi yüzle “Allah’a dua ediyoruz” diye, hem kendilerinin hem de milletin vaktini boşa harcarlar? 

         O da yetmez. Hiç sorumluluk almadan, hatta suya sabuna bile dokunmadan, kurtarıcı (Mehdi-Mesih) bekleyerek uyumaya ve insanları uyutmaya devam ederler. Aklımızı başımıza alalım! Bütün kurtarıcılar gelmiş ve geçmiştir. Kurtarıcı da batırıcı da insanın kendisidir.

          İnsanlığın ve dünyanın sorunlarıyla ilgili, Müslümanların neden bir çözüm projelerinin ve gayretlerinin olmadığını şimdi daha kolay anlayabiliyoruz değil mi?

         Yok yok. Bu durum, kesinlikle cahil cesaretiyle açıklamaktan çok uzak olmalıdır.

         Çünkü görüyorsunuz. Kur’anın öğrettiği dua, eylemle başlıyor, eylemle bitiyor. Müslümanlar ise, zor ama işin esas / olmazsa olmaz tarafını görmezden gelerek kolay tarafıyla sonuç alabileceğini düşünüyor.

         Günümüz İslam Dünyasının genelinde, Kur’anın istediği bu fiili dua (amaca uygun çalışıp üretme, eğitim, bilim, sanat, kültür, teknik ve askeri…) ile tahkiki iman (sorgulanarak araştırılmış bir iman) ve bu imana uygun bir duruş olmadığı için, insanlık ve dünyaya dair Allah’ın kendilerine yüklediği sorumluluktan habersiz yaşaması da böylece doğal hale gelmektedir.

         Nasrettin Hoca örneğinde olduğu gibi bazılarının; “Zalimin hiç mi suçu yok?” Diyeceklerini çok iyi biliyorum. Onlara şunu söylemek isterim. Her devirde Firavun vardır ve olmaya devam edecektir. Sorun; Musa’nın yokluğudur. Musa'nın yanında olması gerekenlerin yokluğudur. Kısacası; Kur’anın inananlara yüklediği misyona uygun vizyon sahibi Müslümanların yokluğudur.

         Bakın Kur’an, inananlara nasıl bir misyon yüklüyor:

        “İnsanlığa şahitler olmanız için sizi vasat (tasavvur ve itikatta, düşünce ve şuurda, intizam ve insicamda, alaka ve irtibatta, ahlak ve fazilette, zamanda ve mekanda) bir ümmet (topluluk) kıldık…” (Bakara:2/143)

         Bir tarafta; dinlerinin adını bile telaffuz etmek yerine mezhebi, meşrebi, tarikat ve cemaatiyle kendisini tanımlayarak parça parça olan Müslümanlar. O da yetmedi. Kendi ülkelerini bile idare etmekten aciz olan Müslüman liderler. Hatta, düşmanından medet uman Müslüman ülkeler. Diğer tarafta; Allah’ın inananlara yüklediği, insanlığa şahit olma (insanlığın sorunlarına çözüm bulma) misyonu. Siz bu kadar büyük bir uçurumu / çelişkiyi, başka bir yerde hiç gördünüz mü?

         Ön kabulleri bir tarafa bırakarak, konuyu aklımız ve  vicdanımızla birlikte değerlendirirsek; günümüz Müslümanlarının bu misyona (insanlığa şahit olma) sahip olmadıklarını herkes çok rahat görecektir. İşin daha da kötüsü; bu gidişle, yakın gelecekte böyle bir vizyonla ortaya çıkmalarının da mümkün görünmemesidir. 1.6 milyarlık İslam dünyası, 9.5 milyonluk İsrail’in yaptığı eğitimi yapamıyor, ürettiğini üretemiyorsa, Musa’dan ve o vizyondan söz edilebilir mi? 

          İnanın! Musa'nın misyonunu gerçekleştirecek vizyona sahip Müslümanlar olduğu zaman, İsrail kahrolacaktır.

---------------------------------------------------

         Not: Değerli okuyucularım! Sevgili annem, uzun soluklu bir tedaviye (kemoterapi) ihtiyaç duyduğu için aylardır yanında olduğumdan Bandırma’dan uzaktaydım. Sessiz sedasız nereye kayboldu diye merak ettiğinizi biliyorum. Annem, başladığımız noktaya göre daha iyi bir durumda olduğu için evime dönmek üzere bana izin verdi. Ayağımın tozuyla bu makaleyi yazmak istedim. Selam ve saygılarımla!..   

------------------------------------

       26 / 10 / 2023 – Zübeyir ÇÖMLEKÇİ

Tayfun efe
26.10.2023 22:54:05
Annene geçmiş olsun. Allah şifalar versin. Makaleni beğendim çok doğru noktalara temas etmişsin

F.aydinlı
26.10.2023 23:31:52
Yazınızda belirtiğiniz gibi vizyon ve iihlas eksikliği oldugu surece müslümanların birlik içinde olması beklenemez. Yazılarınızı beğenerek okuyorum. Ayrıca Allah muhterem annenize şifa ve hayırlı bir ömür nasip etsin. Saygilarr..

Ali Ulvi Ülker
27.10.2023 07:48:12
Zübeyir Hocam, öncelikle Annenize geçmiş olsun Rabbim Annenize ve tüm hastalara acil şifalar ihsan eylesin. Makalenizi okudum, Gazze'de müslümanlara yapılan katliam gerçekten yürek yakıyor. Müslümanların artık Bir şemsiye altında toplanması gerektiğine inanıyorum. Yazdıklarınıza tamamen katılıyorum. Teşekkür ederim.

Zübeyir ÇÖMLEKÇİ
29.10.2023 16:55:19
Değerli dostlar Tayfun, Fuat ve Ali beyler; ilginiz ve iyi dilekleriniz için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

vasfi akçetin
2.11.2023 20:16:20
Dostum hoş geldin.Validene şifalar diliyorum.Yazılarını özlemişiz.

Zübeyir Çömlekçi
4.11.2023 13:40:39
Güzel dostum Vasfi bey, ilgi ve iyi dileklerin için teşekkür eder, saygılar sunarım.

F. Kahraman Yıldızoğlu
27.01.2024 21:22:57
Nabızlarımız Filistin diye atarken o minicik yavruların ve kadınlar yaşlılar la savaşan İsrail bir gün belasını bulacak dinliyorduk;ve inşallah o gün yakın.... Mahkeme sonucu katliam olduğu kabul gördü dilerim adalet gecikme... ZÜBEYR hocam makalenize katılıyorum lakin inanın dua dan başka elimizden başka birşey gelmiyor. Zaten gereği de inşallah yakın. Selam ve dua ile validenize şifa diliyorum

YAZARLAR

  • BIST 100

    9724,50%-0,42
  • DOLAR

    35,19% 0,30
  • EURO

    36,73% 0,92
  • GRAM ALTIN

    2968,28% 1,32
  • Ç. ALTIN

    4806,92% 0,71
  • Pazar 6.1 ° / 3.4 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Pazartesi 12.5 ° / 4.2 ° false
  • Salı 10.3 ° / 7.4 ° Şiddetli yağmurlu

Balıkesir

22.12.2024

  • İMSAK 06:49
  • GÜNEŞ 08:19
  • ÖĞLE 13:12
  • İKİNDİ 15:34
  • AKŞAM 17:55
  • YATSI 19:20