İrfan AYDINOĞLU -SİSMİK KALEM

Tarih: 06.06.2021 14:57

İSTANBUL DEPREMİ OLMADAN ÖNCE BİLİNEBİLİR Mİ?

Facebook Twitter Linked-in

Ekolojik olarak Marmara Denizi 1989 yılında ölmüş. Zamanında öldüğünü anlayamadığımız için ardından bir mevlüt bile okutamamışız.

Karadeniz zaten ezelden beri ölü bir denizdi. Karadeniz'de 200 metrenin altına halihazırda oksijen yetersizliği nedeni ile canlı yaşamı yok olmuş durumda. 2000 metre derinliğindeki deniz tabanında ise hidrojen sülfür ve diğer hidrokarbon kökenli zehirli gazlar nedeni ile bitki ya da diğer canlı türleri yaşamıyor.

Marmara Denizi'nin de öldüğünü ise ancak aradan 30 yıl geçtikten sonra bu salya (müsilaj) olayının ortaya çıkıp da her tarafa yayılması yüzünden, sorun ile başa çıkamayıp neler oluyor diye üzerine düşüp araştırma yapıldığında anlayabildik.

Hidrobiyolog Levent Artüz, Marmara Denizi'nin yüzeyini kaplayarak endişeye neden olan müsilaja (deniz salyası) ilişkin olarak yaptığı açıklamada, "Bu münferit bir olay değil, bir zincir, bir sonuç. Bundan sonra da böyle anomaliler göreceğiz. Marmara Denizi 1989 yılında öldü. Gördüğümüz, bir cesedin çürümesidir" demiş.

Aslında Marmara Denizi’nin bu hale gelmemesi için 1990 yılında hemen temizlenmesi gerekiyormuş, ama görmezden gelinerek ihmal edilmiş ve temizlenmemiş. Sorun o zaman algılanamamış, o yüzden de zamanında teşhis bile konulamamış.

Kirliliğin temel nedeni kitabına uydurulup kanunlaştırılan derin deniz deşarjı, yani atık suların yeterince arıtılmadan, basit bir ön arıtma ile katı maddeler çökertilerek Marmara’nın derinliklerine deşarj edilmesiymiş. Marmara Denizi' ne bir günde 3 milyon ton atık su doğru dürüst arıtılmadan boşaltılıyormuş.

Ne diyelim? Allah Rahmet Eylesin! 

Bugünden itibaren Marmara Denizi'nin etrafında yaşayan 30 milyon nüfusu (sanal olarak) bulundukları yerden çekip alsak, uzak diyarlara göç ettirirsek, Marmara' ya deşarj edilen atık miktarı sıfırlandığında deniz kendini belki aradan 100 yıl geçtikten sonra ancak toparlayabilir.

MARMARA'DAKİ MEVCUT DURUM SUSKUNLUK MU,

YOKSA DÜŞÜK SİSMİK AKTİVİTE DÖNEMİ Mİ?

Acaba deniz öldü diye faylarımız da rahmetlik olmuşlar mıdır?

Hiç sanmıyorum...

Dünya'da deprem konusunda çok fazla araştırma ve bu konuda yazılmış milyonlarca makale var.

Fakat depremlerin kesilmesi, suskunluk (Seismic Quiesence) konusunda yazılmış tek bir makale bile yok.

Bir deprem olduğunda yer bilimciler TV'lerde kanaldan kanala koşturup açıklamalar yapıyor.

Deprem olmadığı zaman, daha doğrusu belirli bir bölgede uzun bir dönem deprem olmadığında bunun sebebini bilen yer bilimci yok!

Oysa depremlerin aniden kesilmesi ve bu durumun olağandan uzun sürmesi tehlikeli bir olgudur. Ancak bu riski doğrulayan ve destekleyen diğer bir fenomen ise mikro-deprem fırtınasının eş-zamanlı olarak başlamasıdır.

Marmara Denizi'nde 2016 yılından sonra zaman zaman bu türden mikro-deprem fırtınalarını da yaşadık. Bu mikro-deprem fırtınaları halen kesilmedi ama oluş sayısı ve oluş frekansları giderek azaldı.

Marmara Denizi'nin depremselliğinde, 2012 yılından itibaren meydana gelen depremlerin sayılarında ve magnitüdlerinde dramatik bir düşüş gözleniyor.

Bu durum sadece sismik aktivitedeki bir azalma ise o zaman sorun yok.

Fakat sismik aktivitedeki azalmanın giderek kalıcı bir hale gelmesi ve 10 yıl sürmesi bu durumun bir suskunluk dönemi olduğunu düşündürüyor. Eğer durum böyle ise uzun süren bir suskunluk döneminin ardından okkalı bir ana şok yaklaşmakta demektir.

Sismik sessizlik, (Seismic Qiesence) : Aynı bölgede yapılan uzun süreli gözlemlere dayalı olarak, belirli bir zaman aralığında sismik aktif bölgenin herhangi bir bölgesindeki depremlerin sayılarında, magnitüdlerinde veya enerjideki göreceli azalma olarak tanımlanır.

Acaba 17 Ağustos 1999 Kocaeli Depremi öncesindeki son 20 yılda durum nasıldı?

Bu konuda elimizde yeterli döküman yok bununla birlikte durumun benzer, yani bugünkü durumla paralel olabileceğini düşünüyorum.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —