Ne mübarek balıktı.
İstavrit.
Yoksul sofralarının baş tacı
İstavrit de çekti, gitti.
Bu acıklı veda kimsenin umurunda değil. Hele gençlerin… Bilmezler ki. İstavrit yoksa Dardanel ton var, Norveç uskumrusu var, ne olmuş yani. Taze istavritin tavada kıvrılan kuyruğu ile donmuş tonun lezzetini ayıramıyorsa, bilmiyorsa çocuk, suç kimin?
İstavritin mi, çocuğun mu?
Şaşıp şaşıp kalma, deniz kıyısında yaşayıp da denizi, denizin balığını bilmeyen çocuk kimin ayıbı?
X X X
Şu bilimin işine bak!
Şu gavurun yaptığına.
Herkes ceplendi.
“Yok canım, ne işime yarayacak?” deyip burun kıvıran ehl-i sünnet, Osman, Mustafa, Mehmet, İsmail, Cafer ve kadın, kız, cümle âlem ceplendi sonunda. Hem de ne ceplenmek, ailece.
Oğlanda olur da kızda olmaz mı?
On yaşındaki velet de istemez mi?
Belâ ki, ne belâ! Muhabbet kalktı ortadan.
Aşk, meşk, cat, email, twiter, facebook, instagram…
-Faturalar çok mu gelmiş hayatım?
X X X
Çalışan insan, hayattan zaman satın alır. Çalışmayanın zamanla bir alışverişi olmaz.
Biri “zaman geçmiyor” diyor.
Biri “zaman ne çabuk geçti” diyor.
Hayatını her an değiştirme olanağı bulan insan, zamanın akıp gitmesine hayıflanır, üzülürken, hayatın tekerleğinde değişmeyen bir zamanda, “eh, bugün de geçti yahu” diyen insan.
X X X
Hadi, büyük bir söz de edelim.
Başkalarının benim hakkımda ne düşündüğü, ne dediği hiç önemli değil. Önemli olan BENİM VİCDANIMIN benim hakkımda ne dediği, diyeceği.
Vicdanın rahatsa…
Hayata NANİK!
