FAZİLET KIRTAY (POSTALLI DENİZ KIZI)

Tarih: 31.01.2024 00:10

KONFERANSI DİNLEMEK

Facebook Twitter Linked-in

Geçen hafta, 19 Ocak Cuma günü Bandırma Ticaret Odası konferans salonunda gerçekleştirilen bir sunuma katıldım. 

Bizlere sunumu yapan yönetim danışmanı İsmail Orhan Sönmez’e, katkılarından dolayı Bandırma Ticaret Odası Başkanı Adem Bey’e, Bandırma 17 Eylül Üniversitesi öğretim üyesi Serap hocama geçte olsa çok teşekkür ediyorum. Katılım daha fazla olsun isterdim ama program, YouTube üzerinden canlı yayınlandığı için daha çok kitleye ulaştığına eminim. 

Konferans salonuna ilk ben gelmiştim. Evden çıkarken bardağımda yarım kalan çayım aklımdayken gözüm çay makinesine takıldı, ilk gelmenin verdiği çekingenlikle bekleme salonundaki koltuklardan birine usulca oturup, bekleyelim bakalım, dedim.

Katılımcı misafirler için hazırlanmış imza föyünde ismimi ararken tanıdık dostların adlarını görüp sevinmiştim. Etkinlik tanıtım afişinde hem işveren hem de çalışan açısından önemli kurumsal stratejiler anlatılacağı, son beş yılın istihdamla ilgili istatistikleri, anket sonuçlarının paylaşılacağı, mesleki eğitimle ilgili öneriler sunulacağı yazıyordu. Merakla içeri girip yerimi aldım. 

Sizin orada ne işiniz var derseniz... Eğitim işine bir kez bulaşırsanız benim gibi hiçbir eğitimi, semineri kaçırmaz, okuyacağınız kitapları kafanızda sıralarsınız. Sunum ilk Serap hocamın konuşmasıyla başlıyor, arkasından emeğin tanımıyla, toplam iş gücü, arz, talep dengesi derken konular beliriveriyor İsmail Bey’in perdeye yansıyan slaytlarında. Neyse ki ben akademisyen değilim diyerek sahadan geldiğini söylediğinde rahatlıyorum. Zaten sayıca azız, aklıma dersine kimse gelmeyince yardımcısına ders anlatan hocanın anekdotu geliyor nedense (hikâyenin tamamını internette bulabilirsiniz, eminim).

İş gücü piyasa rakamları İLO tarafından açıklanıyormuş. Açılımı “Uluslararası Çalışma Örgütü”. En son 2015 yılında iş güvenliği uzmanlığı sınavına girdiğimde öğrenmiştim. Ne de olsa uluslararası örgüt tabii, bize bir de ulusalı lazım. Zira bizde kayıt dışı iş gücü fazlasıyla mevcut. İç sesim yine başladı konuşmaya, sigortalı çalıştığı iş yerinden ayrılarak işsizlik ödeneği alan ancak kayıt dışı aynı iş yerinde çalışmaya devam eden ustayı öğrenince, işverene bunun tespiti durumunda alacağı cezayı söylediğinde yüzünün aldığı şekil bir anda slayttaki satranç tahtasına yansıdı gibi geldi. Her konu başlığında kullanılan satranç taşı farklı seçilmişti. Yöneticilerin eğitilmesi konusunda yanılmıyorsam kale vardı. Kareler üzerinde (Doğrusunu okuyunca yazar mısınız.)

TÜİK‘in (bilmeyen kalmamıştır herhâlde bu kurumu, açılımını yapmıyorum) hane halkını da dâhil ederek yaptığı istatistiklerden kayıt dışı istihdam tespit edilebiliyormuş. İçim rahatladı. Tüme varım mıydı yoksa tümden gelim mi diye düşünürken Balıkesir il bazında nitelikli eleman açığı olan mesleklerde “su ürünleri işleme personeli” sözü geçince dikkat kesiliyorum. Soru-cevap kısmında bu konu hakkında konuşacaklarım var.

İnsanların psikolojisi olduğu gibi şirketlerin de psikolojisi vardır dediğinde yine iç sesim eline mikrofonu alıyor, üniversite ikinci sınıfta kurduğum kendi şirketimin psikolojisine takılıyor aklım, hep ergen kaldı diyorum.

İş gücü piyasasında nitelikli istihdam talebi yüzde kırklardan fazlaymış. İşveren; nitelikli, becerikli, mesleki eğitimli, beklentisi fazla olmayan eleman arayışındayken; çalışanın ücreti, işverenin markası, yaşamına katkı sağlayacak olanakları ve çalışma koşullarının iyi olmasını istemesi konuşuluyor hatta başka illerden eleman transferi rakamları da epey yüksekmiş.

İç sesim durur mu, ben de İzmir’den transfer oldum memlekete diyor, hemen mikrofonu yine kapıp. İç sesimi susturup mesleki eğitimin öneminin anlatıldığı slaytta gözüm. Soru-cevap kısmında bu konudan da bahsedecek çok şey var diye düşünüyorken sunuma katılanlara ben de eşlik edip sınavsız geçiş hakkı kalkmasaydı diyorum.

Hiçbir mezuniyete ihtiyaç duyulmayan mesleklerin talep oranları ekranda, tezgâhtarlık, kasiyerlik, boya badana işleri... Mesleki hayatıma ben de tezgâhtarlık yaparak başladım, biliyor musunuz? Hem de semt pazarında, üstelik pazarda yıllarca canlı akvaryum balığı satmışlığım da var. Belki su ürünleri meslek liselerinde mesleki gelişim derslerini bana vermelerinin nedeni budur diyen iç sesime tamam artık, sus bakalım diyorum.

Tüm katılımcılar olarak mesleki eğitimin önemini ve gereğini onaylıyoruz. Meslek liselerinin sayısının ve açık iş pozisyona göre alanların artırılması, okulların doğru lokalizasyonlarda olmaları konusunda hem fikir olup kamuya, özel sektörlere, odalara, STK’lere bırakıyoruz mesleki eğitim kurslarının açılması ve yaygınlaştırılmasını...

Sonunda konu, kurumsal stratejilere geldi. İşveren ne yapmalı? Çekirdek kadroyu nasıl elinde tutacak? Elemanını kendi mi yetiştirecek? Yetişmiş elemanı çalacak mı (niye çalmak diye yazdım derseniz slaytta yanda koşup duran hırsızı andıran figür sebebiyle)?  Kurum içi adaleti nasıl sağlayacak? Kendi markasını güçlendirirse daha kolay eleman bulabilir mi?

Yöneticide kilitlendik, kaldık. Ne de olsa adı yöneten. Onları da eğitmeliyiz dedik. Ben de “antrenörlük becerileri” kursuna katılmıştım Ankara’da çalışırken, iç sesimi susturmuştum ama anılarım beni döner kuleye götürdü birden ve eğitimde kurduğum grubuma. Tek kadın olsam da ismini “deniz kızları” koymuş, gülerek eğitimi tamamlayarak en yüksek notla bitirmiştik eğitim sürecini. Kariyer yönetim sistemini kendi üstümde uygulamıştım yıllarca, kurum içi mentorluk yapabilmenin, sosyal durum analizleriyle çalışanlara destek olmanın önemini hepimiz kavradık böylece. 

Soru-cevap bölümü ayrı bir keyifliydi doğrusu. İtiraf ediyorum, en çok ben konuşmuş olabilirim. Ne de olsa hem işveren hem işçi, hem yönetici hem de eğitimci olmak kolay değil. 

Yumurtaları aynı sepete koymayın derler finans yatırımı için, ben de bu eğitim sonrası “bu yumurtadan ejderha çıkacak” diyorum. 

F.K.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —