FAZİLET KIRTAY (POSTALLI DENİZ KIZI)


LAL BALIKLAR

LAL BALIKLAR


LAL BALIKLAR
Kalemle bozduğunu çiçekle,
Çiçekle kırdığını anahtarla,
Anahtarla açamadığını kalemle...


ANAHTAR

Çantasında anahtarını epeyce aradı yine. Ucundaki küçük denizatı parmağına takılınca sevindi. Sırada doğru anahtarı bulmak vardı. ‘Neden hepsi aynı’ diye içinden kızdı, kim bilir kaç yüzüncü kez...

Her seferinde, işaret koyacağına söz verip, kapıyı açınca unuturdu. Çantadan üç anahtardan birini rastgele seçti, usulca deliğe soktu ve hızlıca döndürdü. Evet İlk seferde doğru anahtardı.  

Döndürmeye devam ederek, iki kez daha çevirdi. Her sabah evden çıkarken mutlaka, üç kez kilitlerdi kapıyı. Kapı açılınca parmaklarının arasında tuttuğu doğru anahtarı işaretleyecekti bu kez;

Gözleriyle kapıyı araladığında görünen dresuar üzerindeki, sepetin içinde anahtarı işaretleyebileceği bir şey aradı. Bir gün önce saçındaki örgüleri tutturduğu lastik tokaya takıldı gözü, hemen alıp onu anahtarın deliğinden geçirdi.

‘İşte oldu, artık işaretlisin’ dedi.

Küçücük bir anahtarın kocaman, üstelik çelik bir kapıyı üç hamlede hem kapatması, hem de açması, ne kadar kolaydı. Koca bedenine baktı, kendi hayatını açabileceği anahtarı yapamamıştı; belki kapatmalıydı tüm kapıları. 
‘Kendi kendine bu kadar oluyor’ derken, akşam astığı çamaşırlarının kokusu burnuna geldi. Sıcacık evde, yalın ayak dolaşmaya başladı bile.

Yalın ayak olmak, yalın duygulu olmak, yalın olmak.  Evini de, kendi gibi yalın döşemişti. Doğal ahşabı tercih etmişti dekorasyonda, geçmişten yük olmasın diye yeni eşya almaya özen göstermişti. Bu kaçıncı evi, kaçıncı anahtardı yarım asırlık hayatında.

Her anahtar, hayatında ki tıkanıklığı da açacak sanmıştı. Şimdi anlıyordu onda suç yoktu; suç anahtarın doğru olmayışıydı.

İşaretlemek için kullandığı lastiği çıkarıp, kendi ördüğü pembe ipliği geçirdi deliğine.

Artık doğru anahtardı…   


ÇİÇEK

Çiçek olsam hangisi olurdum acaba?

Her bahar özgürce dağlarda, ovalarda, bahçelerde, tarla kıyılarında açan papatya mı?

Telaffuzu zor afili ismi olan saksı çiçeği mi?

Herkese verilmeyen, bakımı zor rengarenk orkidelerden biri mi?

Aşkın, sevginin sembolü gül mü?

Ağaçlarda açan, her yeri sevmeyen mimoza mı?

Daha sayamayacağım ne çok çiçek var. Çiçek oldum diyelim. Beni birine mi götürseler sevinirdim. Köklenip, büyüyeyim diye, 

suya koyup toprağa ekseler mi?

Çelenk yapılan çiçek olmak istemezdim. Başa taç olan çiçek demeti içinde olabilirim. Narsist tanrının nergis çiçeğine dönüşmesi gibi olmalı benim çiçek olmamda. Hangi çiçek olduğum önemli değil aslında, hangi evde hangi elde olduğun önemli...

“Bana hiç çiçek alınmadı” dediğimde; gelen beyaz orkidem hala evimde penceremin önünde. Bu sene bana küsüp tüm yapraklarını dökse de, yeni yılla birlikte yeni yaprağını gösterince, barıştığını anladım.

Bu kaçıncı pencere diye kızdı tabi.

Üzgünüm ama Beyazım bu son diye söz veremem sana. Anahtarımı işaretledim, sen yaprak verdin. Bir çiçeklen bakalım. 

Şubat çiçeğine de söyle artık şubat ayı geldi açabilir.

O niye küstü ki saksını da değiştirdim. Kapıdağ’a kar yağdı. Kardelenleri bekliyorum ben. Sakın kıskanmayın kardeleni yeri başka bende. Karar verdim, hangi çiçek olacağıma: Dört yüzyılda bir açan Himalaya Çiçeği.

Hadi bakalım hatırlayın en son ne zaman açmıştım. Sizin yüzyıla denk gelecek miyim?

KALEM
Kağıtta boş yer bırakmamıştı. Kareler, çembere benzeyen yamuklar, içi karalanmış üçgenler, yıldızlar, dört yapraklı yonca bile vardı karalamalar arasında.

Karakter analizi yapılacak olsa: sağa yatık orta büyüklükteki yazısı, dışa dönük sosyal biri olduğunu; çembere benzeyen yamuklar, evrenle uyumlu bir yapısı olduğunu; içi karalamış üçgen ve kareler kafasını kurcalayan bir şey olduğunu; yıldızlar, kariyerinde yükselmek istediğini; karalama yazsa bile noktalama işaretlerine uyması, titiz kuralcı bir karakteri olduğunu söyleyecekti.

Birde oklar vardı...

Kısa, uzun, yukarı ya da aşağıyı işaret eden oklar. Çoğu aşağıya bakıyordu. Geçmişle hesaplaşması bitmemişti. Kalemiyle içinde ki zehri akıtmaya çalışıyordu yazdıklarıyla.
Karakter analizine göre, empati kurabilen yapısı başına bela olmuştu her yaşında. Çocukken kardeşleri için empatik olan büyüyünce sevdikleri için empatik olmuştu. Hayatı kendi için yaşadığı anlar, kalemi eline aldığı anlardı.

Hesapsız kitapsız (istese de  hesap kitap işlerine giremezdi) kalem ne derse, yazmak hoşuna gidiyordu. Okuyanlar “Bu sen misin?” diye sorduklarında “Evet“ demek bazen zor olabiliyordu.

Sır kalmamış gibiydi nerdeyse her öyküyle. Eline kurşun kalemini alıp atık kağıtların arkasına yazmayı severdi. Kağıtlar ziyan olmasın diye atmaya kıyamazdı, tek tarafı kullanılmış olan kağıtların boş yerleri öykülerine yatak olurdu.

O yüzden her sayfaya numaralar verirdi karışmasın diye. Yazdıkça kafası karışırdı, yeniden yaşarken yazdıklarını. Kalemin 

gizli güçleri, alır götürürdü geçmişin tortusunu üstünden tıpkı kıyıya vuran dalgalar gibi.

Kalemini sevmişlerdi.

O da severdi kalemini, öğretmenlik yaptığı yıllarda okulun müdürü üstünde adı yazan tükenmez kalemi hediye etmişti.

Gözü gibi bakıyordu kalemine. Kutusu taşınmalar arasında kaybolmuştu ama kalem içi tükense de sağlamdı. Maviydi, en sevdiği renkti. Ama yazı yazarken değil hep imza atarken kullanmıştı.

Yazıları kurşun kalemle yazardı. Hataları silmek için değildi; 

beğenmediği cümlelerin üstünü hemen çizerdi. Kalem parmaklarının arasında olduğunda güçlüydü.

Kalemle yazdıkları bazen bozardı işleri, kişileri...

Çiçek kokmayınca, bozulan insanlar açamazdı yüreğini.

Doğru anahtarı olan, kalemine denk gelen açabilirdi…

Kalemine kuvvet,

Çiçeğine bereket,

Anahtarına işaret…    

F.K. 03-10-2023

YAZARLAR

  • BIST 100

    9353,61%0,45
  • DOLAR

    38,29% -0,03
  • EURO

    43,58% 0,48
  • GRAM ALTIN

    4086,43% -0,16
  • Ç. ALTIN

    6690,48% 0,00
  • Perşembe 20.2 ° / 9.6 ° Güneşli
  • Cuma 20.9 ° / 8.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 22.8 ° / 8.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı

Balıkesir

24.04.2025

  • İMSAK 04:39
  • GÜNEŞ 06:12
  • ÖĞLE 13:12
  • İKİNDİ 16:58
  • AKŞAM 20:02
  • YATSI 21:28