Birkaç gündür yağmur çiseliyor.
Yavaş, sakin, tatlı…
Toprak ıslak, yağmur kokuyor.
Sokaklar kimsesiz.
Bir başıma yürüyorum.
Yağmur, şemsiyemde senfonisini çalıyor.
Tıp, tip, tıp, tip…
X X X
Dünya umurunda değil.
Ne güzel!
Bayraklarla donattığı bisikletinde rıhtımı bir baştan bir başa dolaşıyor
Selamsız, sabahsız…
Balıkçıdan aldığı balıkları, iskelenin başından, martılara atıyor.
Martılar çığlık çığlığa…
X X X
Düşüncelerim beni yoruyor.
Tartışmalar da…
Herkes kendi düşüncesinin dinlenilmesini, doğruluğunun onaylanmasını istiyor, inatla. Evetler, baş sallamalar…Kimse hayır denmesini istemiyor. Aykırı düşünceye tahammülsüzlük dayanılmaz boyutta.
Sığ, sıradan, sonuçsuz, hep aynı rutin konuşmalar…
Sıkıldım.
Küçük boyutlardan büyük boyutlara sıçrayamamanın iç sıkıntısı…
Kaçmalıyım buradan.
İç sessizliğime.
X X X
Hayvanlara saygım çoğaldı.
Hele solucanlara.
Topraktan aldığından daha fazlasını toprağa veren bir garip canlı.
Toprağa, suya ve diğer canlılara bu denli saygı gösteren ufacık bir canlı.
İnsan utanır mı?
X X X
------Anne karnım acıktı!
Annem, ev ekmeğinden koca bir dilim keser, üstüne zeytinyağı, biraz da tuz serper, mezarlık arasında oynamaya devam…
Annem öldü.
Ev ekmeği de yok artık.
Tozlu yollar da…
------Anneeeee!