Bandırmalı HÜRRİYET Gazetesi Ekonomi Müdürü Sefer Levent, restoran ve kafelere boykot girişimini değerlendirirken, “Öncelikle hemen belirteyim, tümden bütün restoran ve kafelerin boykot edilmesine karşıyım. İşini doğru yapan, hakkaniyetle fiyat belirleyen işletmeleri cezalandırmak çok yanlış. Ama dışarıda yemek yeme konusunda bence artık macun tüpten çıktı. Restoran fiyatları zaten bir süredir herkesin gündemindeydi. Hatta bazıları yıllardır müdavimi oldukları restoranları kendi çapında zaten boykot etmeye başlamıştı. Şimdi herkes hesabını baştan yapacak. ARZ ve TALEP’in makul noktada bulunduğu mekânların sorun yaşayacağını düşünmüyorum. Ancak fahiş fiyat politikasına devam eden bazı restoranlara TALEP’in düşeceğine, bu konuda farkındalığın artacağın eminim” dedi.
Levent, köşe yazısında şu düşüncelere yer verdi:
“Aslında işin çok basit bir mantığı var. Restoran ve kafeler hınca hınç dolu. Bazı işletme sahipleri, yediğinizi yer yemez bir sonraki müşteriye yer açmak için ‘kalkın gidin’ diye adeta gözünüzün içine bakıyor. Sakın bu durum İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlere özgü zannetmeyin. Nereye giderseniz gidin, mekânlarda yoğunluk var. Özetle, aşırı bir talep var. Bunu ‘enflasyon yüksek, vatandaş eline geçeni harcıyor’ diye yorumlayanlar var. Fakat son faiz artışları sonrası artık herkes elindeki paranın kıymetini bilmek zorunda. Diğer taraftan da bulunduğu semtle özdeşleşmiş, yılların restoranları şubeleşme yarışında. Her köşe başında rastladığımız yeni nesil, kahve dükkanlarını geçtim, ortalık yeme içme üzerine açılan mekânlarla kaynıyor. ARZ artıyor ama TALEP o kadar yoğun ki…İşte bu noktada devreye ARZ-TALEP dengesiyle oluşan FİYAT giriyor. MALİYET artışlarını unutmuş değilim. Kirası, asgari ücreti, yakıtı, vergisi artıp duruyor. Gıda fiyatlarının yüksekliği de cabası…Ancak tüm bunlar restoranlarda son dönemde oluşan yüksek fiyatların asıl belirleyicisinin ARZ-TALEP dengesi olduğunu değiştirmiyor. TALEP, ARZ’dan fazla ki çoğu mekânda yer bulmamız mümkün değil. Bu yoğun TALEP de belli ki fiyatların olması gerekenden yukarıda oluşmasına yol açıyor. İşte, bu nedenle restoranlardaki fiyatlar normalden çok daha fazla arttı. Çok iş yapan bazı mekânlar ayı, haftayı geçtim, neredeyse her gün otomatik fiyat artışı yapar oldu. Sosyal medyada paylaşılan adisyonlar artık birer antipati öğesi durumuna geldi. Son olarak tanesi(evet evet bir tanesi) 110 TL’ye satılan kurabiye herkesin tepkisini çekti. Arkasından da ‘Fahiş fiyatlara hayır, dışarıda yemiyoruz’ sloganıyla bir tepki oluştu. Bu iş şimdi bir boykot çağrısına dönüştü. Amaç sivil toplum gücüyle haddini aşan esnafa bir muhtıra vermek. Ben yüzde yüz başarılı olmasını, hafta sonu tüm yeme içme mekânlarının boş kalmasını beklemiyorum. Yine de TALEP iyi diye kafasına göre zam yapan bazı mekân sahiplerinin kendilerine çeki düzen vermeleri açısından olumlu olacaktır. Dışarıda yemek yeme konusunda bence artık macun tüpten çıktı. Restoran fiyatları zaten bir süredir gündemdeydi. Hatta bazıları yıllardır müdavimi oldukları restoranları kendi çaplarında zaten boykot etmeye başlamıştı. Şimdi herkes hesabını baştan yapacak. ARZ ve TALEP’in makul noktada buluştuğu mekânların sorun yaşayacağını düşünmüyorum. Ancak fahiş fiyat politikalarını sürdüren bazı restoranlara TALEP’in düşeceğine, bu konuda farkındalığın artacağına eminim. Yeri gelmişken belirtmemde fayda var. Serbest piyasa ekonomisinde kimse kimsenin sattığı ürünün fiyatına müdahale edemez. Ancak tüketiciler olarak bizim de restoran tercihinde bulunmak en doğal hakkımız. Son dönemde bazı restoranlar, fiyatlarını artırmakla kalmadı. Porsiyonlarını da düşürdüler. Bakın, geçtiğimiz günlerde kapıya fiyat listesi asmak zorunlu duruma geldi. Ancak menülerde herhangi bir standart yok. Kimin neye porsiyon dediği, standart bir porsiyon gramajı üzerinde uzlaşı yok. Bir porsiyon köfte kaç gram, bilen var mı? Peki ya bir adet pide ya da pizzada ne kadar peynir olmalı? Patates kızartması bir yerde tabakla, bir yerde kaseyle veriliyor. Ama menüde tek satır açıklama yok. Mezelerin fiyatları var, gramajları yok; salatanın, meyvenin, kısacası hiçbir şeyin standardı yok. Bizler vatandaş olarak hakkımızı belli bir noktaya kadar arayabiliriz ama kamunun da daha aktif olması gerekmez mi? Ne için, ne kadar ödeyeceğimizi daha net anlamamız için menülere fiyat yazmayı talep etmek tek başına yetmiyor, ne yazık ki…
Şeffaflık şart.
Restoranlarda binlerce kişi ekmeğinin peşinde çalışıyor. Bodrum katlarında, güneş yüzü görmeyen mutfaklarda yemek pişiren, bulaşık yıkayan on binler var. 8-10 saat ayakta yiyecek içecek servis edenleri de unutmamak gerek. Umarım ortak nokta bulunur. İşin BOYKOT bölümü ara sıcak tadında son bulur. Hem ülkede pahalılık sadece restoranlara özgü bir sorun değil. Kuaförden, oto yıkamaya, tesisatçıdan, çiçekçiye her ay bir meslek grubunu boykot mu edelim? Bu işin tek yolu şu enflasyon belasından kurtulmak.
Toplumsal tepkimizi koyarken de HESAP keyfimizi kaçırmasın…
BURAYA NASIL GELDİK?
ÖNCE İNTİKAM HARCAMASI SONRA ENFLASYON ETKİSİ
X Pandemi sonrası ‘intikam harcaması’ denilen bir olgu vardı. Vatandaş, dışarıda yeme içmeyi özlemişti. Esnaf da bu ilgiyi görünce fiyat artışının ölçüsünü kaçırdı.
X Düşük faiz, yüksek enflasyon döneminde herkes elindeki parayla zam helmeden bir şeyler almak istedi. Yeme içme için yapılan harcamalar da o dönem çok arttı. Şimdi ekonomi sıkışınca bu fiyatlar artık hepimize çok yüksek geliyor.