" Ah, Selanik…
"Seni bir daha Türk olarak görebilecek miyim? " demişti Mustafa Kemal Atatürk içini çekerek…
Osmanlı yönetiminde tam 518 yıl kalan Yunanistan ‘ın Atina’dan sonra ikinci büyük kültür şehrini ilk kez görmek üzere Balkan yolcusuydum ben de. Selanik ‘in kalbimi örten iki yaprağı vardır benim. Birincisi “doğum” diğeri “ölüm” dür.
Çocuk gözleriyle ders kitaplarının fotoğraflarını seyrede seyrede büyüdüm. Selanik’teki Türk mahallesinde bulunan Atatürk’ümüzün iki katlı, pembe evinden sanki yüzüme sıcak ve parlak bir ışık yansırdı o fotoğraflardan. O zamanların bilgisi ile anlardım ki *evler yalnız eşyalardan yapılmazdı.
“Ölüm” ise neredeyse bir Osmanlı Hükümdarının; öksüz, talihsiz Kraliçe Tesaloniki’nin adını taşıyan bu şehirde öldürülecek olmasıydı.
Ömrümün atlasında işte bu şehre de bir yolculuk yapmak kısmet olmuştu sonunda. Şayet gidemeseydim aklım yüreğimden utana utana yaşayıp gidecektim.
Şehre girerken nedensizce iç sesimle Nazım Hikmet’in bir şiirini mırıldanıyordum.
Sofya’ya bir bahar günü girdim, şekerim.
Ihlamur kokuyor doğduğun şehir.
Dünyayı sensiz dolaşıyorum,
böyleymiş kaderim
elden ne gelir…
Selanik’e bir bahar günü girdim şekerim
Yağmur kokuyor Ali Rıza oğlu Mustafa ‘nın doğduğu şehir …
Diyerek Nazım Hikmet’in bu güzel şiirine nazireler diziyorum içimden. Bütün gezdiğim şehirler şimdi bulanıklaşıyor zihnimde. Selanik’in denize eklenerek uzanan cafelerinin önünden yağmuru koklaya koklaya geçiyorum. İzmir’in ikiz kardeşini görmenin saadeti içindeyim. Gördüğüm bütün şehirlerden bir parmak daha yüksekteydi Selanik ve bir zamanlar Kara Balkan olan bu topraklarda aidiyet duygusuyla nefes alıyordum sanki.
Balkan Savaşları’nda Yunanistan’ın eline geçen Selanik’te Ömer Seyfettin de burada, askerliğin yanında edebiyat uğraşı vermiş, arkadaşları ile Genç Kalemler dergisi adı altında Türkçenin kalesi olmuştu. Yahya Kemal, Cahit Uçuk, Rıza Tevfik, Yıldız Sertel …. Gibi ben de artık Selanik’ e dair bir şiir, bir hikaye, bir anı yazacak kadar toprağı ,gökyüzünü ezberlemiştim. Bir zamanlar Türklerin, Müslümanların taciz edildiği, öldürüldüğü o zor yılları anımsayınca yanımdan geçen Selanikli yurttaşların yüzlerine dostça gülümseyerek kendimi bir istiridyenin içine gizliyordum.
Selanik Belediyesi tarafından 1933 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ümüze armağan edilen ve içinde Atatürk’ümüzün hayatının farklı dönemlerine ait fotoğrafların, belgelerin, yazıların, mobilyaların, eşyaların; Mustafa Kemal Atatürk’e ve değerli annesi Zübeyde Hanım’a ait bal mumu heykellerin de olduğu pembe evin içini restorasyon nedeni ile görememiştik. Duyduğum üzüntü bütün gökyüzünü yere indirmişti o an; yağmur iyice çoğalmış, bana acı verdiği kadar bahçedeki nar ağacının yapraklarına da acı vererek yağmaya başlamıştı.
O gün Selanik treni ayaklarımızdı. Nereye istersek götürüyordu. Beyaz Kale, Şemsiyeler Heykeli, Makedonyalı Büyük İskender Heykeli, Aristotelus Meydanı, Bizans Kültür Müzesi …..
Ve Ayasofya…UNESCO listesinde de yer alan 500 yıllık minaresi ile bizim iken; kiliseden camiye, camiden kiliseye dönüştürülerek bu tarihi süreçte inanç ikliminin dört mevsimini duvarlarında çiçeklendirmişti.
Canap Şahabetti ’in "Yanya'mla Manastır'ım ne oldu?
Kimlerde Selanik'im, Edirne'm" şiirini kaleme alırken hangi duygular içindeyse ben de o hazin tarihi sayfalarda anlamak ile anlamamak arasında gidip geliyordum.
Günü tüketmiş ve şehir merkezindeki otel odamıza çekilmiştik, Selanik’in birbirine dolaşmış sıkı evleri arasında bir yerdi burası. Bir evin her odasında farklı bir ailenin oturduğunu okumuştum kitaplardan. Zaruriyetler neler getiriyordu insanoğlunun başına ….
"Selanik'teki mahallerin çoğu Yahudi, birazı da Rum, dedi; bak sağ tarafta tepeye doğru
Uzanan mahalle Türklerin. Taa kaleye Kelemerye kapısına kadar. 93 yenilgisinden sonra
Tuna' dan göçüp gelen Türklerle nüfusumuz arttı. Ama muhacirlerin çoğu han ü
Hamam ve medrese köşelerinde sersefil. Sahildeki evlerin hepsi Yahudi ve dönmelerin.
Saray gibi köşkler, konaklar, villalar. Kordonda birkaç Rum evi var, yok.
-Desene Selanik Türk değil.
-Yok, öyle bir şey demedim…. Selanik Türk. Hem de beş yüz yıldır……. Avrupalılar böyle uyduruk istatistiklerle bu Türk şehirlerini bizden koparmağa çalışıyor." (BALKAN ACISI romanından…)
Bir Selanik gezisinden önce okuyacağınız kitabınız olsun. Manastır türküsünü mırıldanarak dolaşacağınız o topraklarda hiçlik duygusu değil varlık duygusu taşırsınız o zaman.
İYİ YOLCULUKLAR !..
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ e sevgi ve minnetle…
NOT: Atatürk vefat ettiğinde Trikoupis hâlâ hayattaydı.
Yunan basınına konuştu...
"Asrımızın en büyük insanının önünde saygıyla eğiliyorum, kurduğu Türkiye'yi dünyanın başlıca barış odaklarından biri haline getirdi, yeri daima boş kalacaktır, daima aranacaktır" dedi.
1956 yılında ölene kadar, her 10 Kasım'da Selanik'teki Pembe Ev'e gitti, Atatürk'ün fotoğrafı önünde saygı duruşunda bulundu.