Gemideki 769 insan savaştan kaçan ailelerden oluşuyordu. Buda diplomatik bir krize çoktan dönüşmüştü. Türk hükümeti geminin motorunu tamir ettirip, çıkış rotası olan Filistin’e göndermek istiyordu.
Yolculardan ölenler olduğunu, güvertedeki insanların açmış olduğu pankartlarda yazıyordu. Ancak, geminin rotasının Filistin’e gitmesine İngiliz hükümeti izin vermiyordu. Çünkü Filistin o yıllarda İngilizlerin yönetimindeydi. Tam iki ay boyunca, gemi Kız kulesi önlerinde bekletildi.
Düşünün 769 insan, İngiliz hükümetinin baskısı sonucu ölüme adım, adım gönderiliyordu. Milian her gün yanında getirdiği küçük dürbünden karısını görmenin umudu ile çırpınıyordu. Yine bir gün sabahın erken saatinde Beşiktaş iskelesine geldi. Dürbünden bakarken, eşi Naida’yı gördü.
Güvertedeki Naida idi. İskeleden suya atlamak istedi, ancak izin verilmedi. Bu karmaşayı eşi görmüş olacak ki, beyaz eşarbını iskeleye doğru salladı. Bu Milian’ın eşini son görüşü oldu. İnsanlar iki aydır bekletildikleri gemide artık dayanma gücü kalmadığından, gemiden atlamalar, intiharlar birbirine eklendi. Hüznün kapıları sonuna kadar aralanmış, acı ve feryat İstanbul’un her yerine sarmıştı…
Derken bir Eminönü, Kadıköy yolculuğu da sona ermek üzeriydi. Her zaman ki gibi vapur görevlisi yine halatı atıp Kadıköy iskelesine vapuru yanaştırdı. İlya’nın gözyaşlarından Hüseyin’in tişörtü çoktan su olmuştu. İlya’nın elinden tutup, kaldıran Hüseyin vapurdan inip, sahile doğru yürümeye başladılar.
İlya, Hüseyin’e döndü. “Şimdi ne olacak, hikâyeye biraz daha devam edersen, düşüp kalacağım burada”. Hüseyin saatine baktı 16.00’yı gösteriyordu, ne yapmak istediğini söyledi İlya’ya. Akşam yemeği için bu yakada kalalım. Biraz birbirimizden bahsedelim, hüznüm dağılsın sende bir soluklan devam ederiz akşam yemeğinden sonra…(Devam edecek)