Hüseyin, İlya’yı tarihi bir yere daha götürmek için bir teklif daha yaptı. Tarihi Baylan Pastanesini bilip, bilmediğini sordu. İlya bu mekânı da maalesef ki bilmiyordu. Hüseyin Baylan Pastanesinin tarihini ayaküstü anlattı. Orada akşam yemeğine kadar soluklanıp, oradan da yemeğe geçmeye karar verdiler. Pastanenin arka tarafında tarihi bahçesine geldiler. Pastanenin özel tatlısı kupkuriye söylediler. Tatlılar yendi, çaylar içildi. Bu sırada kendilerinden bahsettiler. Akşam 19.00’u gösteriyordu pastaneden ayrılırken. İyiden iyiye birlerine ısınmış ve aralarında doğal bir güven oluşmuştu. Pastanede sohbet ederken, İlya balığı çok sevdiğinden bahsetti. Bunun üzerine, Hüseyin Kadıköy Balık Çarşısındaki mezeleriyle ünlü restauranların birinin önünde soluğu aldırdı İlya’ya. İlya bir kadeh beyaz şarap eşliğinde, servis edilen balığı büyük bir iştahla yedi. Hesaplar ödendi ve 21.30 vapuruna yetişmek için, hızlı adımlarla yine Kadıköy rıhtımına yürüdüler. Biletleri alıp, son Eminönü vapuruna bindiler…
Vapur sabah olduğu gibi tenhaydı. Hava biraz soğuduğu için, içeride oturmayı tercih ettiler. Yıprandığından ötürü, bordonun kahverengiye dönüştüğü ikili koltuklara, yan yana oturdular. Vapur beş dakika sonra halatını alıp, hareket etti. Rota Eminönü, İlya Hüseyin’e biraz daha sokulmuş bir şekilde heyecandan hikâyeyi dinlemek için bekliyordu. Bir taraftan da bu yaşanmış gerçek olayın sonuna doğru, büyük ihtimalle eve gidecek takatim kalmayacak diye düşünüyordu. Hüseyin “İlya, hazırsan hüznün derinliklerini dalalım”… /DEVAMI VAR)