Eğitimci yazar Soner Atabek yazdı

Tarih: 14.08.2024 13:38

‘’Tağut’’ oğlu ‘’Tağut’’!

Facebook Twitter Linked-in

‘’Tağut’’ oğlu ‘’Tağut’’!

‘’Artık kim tağutları reddeder ve Allah’a inanırsa en sağlam kulpa sarılmıştır’’ (Bakara 256)

Nedir tağut?

Tağut, Kuran’ın asıl manasını bozandır…

Makara, kaklara deyip her Cuma mesaj sallayandır…

Tağut, kafalarına göre kitaba hadise, hüküm ekleyip çıkarandır…

Zamları Allah yapıyor diyenlerdir…

Tağut, dini içerden bozup, tahrip edendir…

Bilmem şu partiye oy veren cennetliktir diyenlerdir..

Tağut, mazluma zulmedendir…

Zenginin vergisini silip, fakire yükleyendir…

Emekliyi, asgari ücretliyi açlığa mahkûm  edendir..

Tağut, hakka savaş açıp batıla sarılandır…

"Makam mevki için gerekirse papaz elbisesi giyerim."demektir…

Tağut, zalimlerin kurduğu düzendir…

Her tağut düzenini yıkmanın tek yolu var: Düşünmek, şüphe etmek, sormak, sorgulamak, daima aramak ve mücadele etmek…Yoksa tağut düşüncesinden kurtulmak mümkün olmaz. 

Şunu diyor SamirAmin: ‘’Küresel kapitalizm sürdüğü sürece Batılı güçler manipülasyonlarına devam edecek ve Siyasal islamın varlığını sürdürmesini isteyecek. Biliyorsunuz, küresel kapitalizm ve Siyasal İslam partnerlerdir. Meşruiyet sağlamak için ikisinin de birbirine ihtiyacı var. ABD ve Avrupa’daki egemen sınıfların terörizme ihtiyacı var. Çünkü terörizmin yarattığı atmosfer sayesinde politikalarını ve güçlerini meşrulaştırıyorlar…’’

İnsanoğlunun ‘’çare’’si yok değil. Sömürüye, aldatmaya son verecek bir geleceğin ‘’çare’’si geçmişte saklı…

Mesela Hz. Muhammet’e ilk inananlar kölelerdi. Onun eşitlik ve adalet söylemi yüreklerde umudu, mücadele ruhunu diriltmeye yetmedi mi? Hz. Muhammet: ‘’ Hiçbir insanın bir diğerinden üstünlüğü yok’’ dedi. Ammar bin Yasir, Bilal-i Habeşi ve daha niceleri korkunç işkencelere maruz kaldılar. Vazgeçmediler. Direndiler. Kazandılar. Veda hutbesinde de bu kavramı "insanların bir tarağın dişleri gibi eşit olduğunu" söyleyerek insanlara büyük bir ders vererek bu hayata veda etti. 

Kuşkusuz Hz Muhammet çarpık düzenin dişlilerini paramparça eden büyük bir devrimciydi.

Böyle devrimci bir liderin ümmetleri nasıl gericileşti? Bunu kimler, nasıl yaptı? Buna örnek olarak Soner Yalçın’ın yazdığı"Kutsal Aldanışın Soyağacı"adlı kitabından bir örnekle açıklamak istiyorum.

Cafer-i Sadık’ın Küfe’de Okulu vardı. Tam 4000 öğrenci barındırırdı. Okulda önce pozitif bilim öğrettiler. Matematik, fizik, kimya, biyoloji, felsefe sonra din kaideleri gelirdi. Kuran-ı Kerim hiçbir zaman sadece din kitabı olarak tanıtılmadı; ilmin, bilginin, pozitif bilimin, uzayın derin biliminin, metafiziğin yegâne merkezi olarak tanıtılıp öyle okutuldu.

Sonra ne yaptılar? İmam Cafer-i Sadık’ın okulunu yakıp yıktılar ve öğrencilerini katlettiler. Kimileri İran ve Avrupa’ya kaçtı ve öğretilerini oralarda yaydı...

İslam ve Müslümanlar 11. Yüzyıldan itibaren cahil bırakıldı, kandırıldı, korkutuldu ve değersiz olduklarına inandırıldı. Cehalet, insanı sömüren bu acımasız kast sisteminin ana maddesi oldu. İslam devrimi gericileştirildi. Oysa Kuran-ı Kerim uyarmıştı: ‘’Artık kim tağutları reddeder ve Allah’a inanırsa en sağlam kulpa sarılmıştır’’ (Bakara 256)

Buna rağmen zaman, tağutlar lehine döndü.

‘’Kendilerine Kitap’tan pay verilenlerin, şimdi nasıl putlara ve Tağuta inandıklarını görmüyor musun?’’ (Nisa,51)

Uydurmalar, boş inançlar nasıl din haline getirildi? Akılsızlık nasıl yayıldı? Sizi nasıl aldattılar? Sizi nasıl kullandılar, kullanıyorlar? Sizi nasıl köle yaptılar? Bu soruların cevabını verenlerin, vermeye çalışanların hayatlarında ne kadar zorluk çektiğini biliyorum. Nietzsche’ye göre ‘’ Hayattan en büyük tadı almak demek, tehlikeli yaşamak demektir’’.

Politikaya kurban edilen dini kimlerin, nasıl kullandığının nasıl farkına varacağız? Yalanla, bağnazlıkla nasıl mücadele edip, dini düşürdükleri yerden kaldıracağız? Ve ‘’din soslu yalan bombardımanı’’  altında siyaseti nesnel olarak nasıl analiz edeceğiz? ‘’Tanıma yeteneği’’ni nasıl kazanacağız? Nasıl tağuta savaş açıp gerçek Allah inancına ulaşacağız? 

Sorulara cevap aramayanlar sorunun parçası olur.

Bizim ülkemizde bu sorulara cevap aramak çok zordur. Bilirsiniz: hurafeye karşı çıkarsanız hemen din düşmanı ilan edilirsiniz. PKK terörünü eleştirirseniz hemen Kürt düşmanı diye etiketlenirsiniz. Onlar ise Atatürk’ü istediği gibi diktatör ilan edebilir. Eğer Atatürk’ü savunursan ulusalcı faşist ilan ederler.

Hakikat kimin umurunda; yaşasın politik doğruculuk! Bu sebeple,‘’Ermeni soykırımı vardır’’ İsrail’i eleştirmek antisemit olmaktır! Ama onlar masum çocukları bombalayıp öldürebilir, sen eleştiremezsin. Politik doğruculuk, hızla düşünce yetisini kısıtladı. Akademi dünyası,ana akım medya, sosyal medya ve siyaset bu dayatmanın üssü haline getirildi. Politik doğruculuğa uymayan her görüş ve fikir hakarete uğruyor. Doğru söyleyenlerin köysüz kaldığı bir dönemdeyiz... 

Zor bir işle meşgul olduğumun farkındayım!

İnsanı tehlikeye, acıya, hapse sürükleyen sadece sorması, sorgulaması, araması ve kovalamasıdır. Düşünceye mahküm olmasıdır. Hakikate tutkuyla bağlı olmasıdır. Dürüstlükten asla taviz vermemesidir. Sonuna kadar varmayan bir gerçeklik, radikal olmayan hakikatçilik hiçbir ahlaki değer taşımaz.

Bu nedenle, düşünce korkaklığı yüzünden kutsal kararlılık görevini kaçıran çoğunluğun sesi hep gür çıkar, sertlikleri şiddete yönelir.

Bir avuç ‘’hakikat yolcuları’’ ise bilir ki okşamayla, anlaşarak, gölgede yaşayarak elde edilmiş büyük çaplı hakikat yoktur.

Sadece onlar dürüstlük olmadan bilginin de olmayacağını, kararlılık yoksa dürüstlüğün de kalmayacağını bilirler. Hakikat yolcularının hak bildiği yolda cesaretle ilerlemesi, tağuta savaş açıp dünyayı yaşanacak bir yer haline getirme hususunda sağlam adımlar atması bu puslu tablodan kurtulmamız için olmazsa olmazdır. 

Eğitimci Yazar 

Soner Atabek


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —