Murat KARAHAN

Tarih: 31.10.2024 18:52

Tarih Cesur ve İyileri baş tacı eder.

Facebook Twitter Linked-in

Bizler ellerimizi hep ceplerimizde taşırız. Üşüdüğümüzden ya da sıkıldığımızdan değildir. Bunca kirli ellerin kötülüğe bulaştığı bir mevsimde, temiz ellerimizin kirli yerlere dokunmaması için ellerimizi cebimizden çıkarmıyoruz. Bizler bunu düşündüğümüz için pantolonumuzun, ceketimizin, paltomuzun içine sokup, çekip gidiyoruz. Tarih her zaman kötülere düşman, iyilere dost olduğunu bilenlerdeniz. İşte bu yüzden tesellimiz ve inancımız budur değip, ellerimizi sıkı, sıkı ceplerimize sokuyoruz. Hayallerimizin en orta yerinde, her şeyin iyisini istiyoruz. Ben iyi olacağım, biz iyi olacağız, ülkemiz iyi olacak diye büyük umutlara yelken açan gemilerin rüzgarı olmak için dualar ediyoruz…

Kaldırıp başımızı baksak neler göreceğiz neler. On beş asır önceki Yusuf’un kuyularını yaşıyor bütün insanlık. Sokağın hemen yanı başında kuyularını açıp, düşmemizi bekliyor kötüler. Zalimler esir almış bütün insanlığı şehirlere kurmuşlar pusularını. Bütün iyilerin üzerine atıyorlar zifiri karanlıklarını. Zehirlerini akıtıyorlar, kinlerini kusuyorlar. Dünya firavun zulmünün daha ağırını yaşarken, mazlum ülkelerin başına bela olan zebanilerin yaptıklarını arşa ulaşmış durumda…

Yavaşça, usul, usul sırtımızı sıvazlıyorlar. Kötüler, iyilerin yok oluşunu hazırlıyor sessizce. Büyük dediğimiz, sayın dediğimiz, değer verdiklerimiz, Yusuf’un kuyularına kimleri ittiğini her gün televizyonlardan izliyoruz. Modern toplum esir almış koca koca ülkeleri. Sana kolay yaşamı verirsem, senden tüm değerlerini alırım diyor. Şatafat ile yaşamak istiyorsan, onurunu alırım senden diyor. Hiçbir şeyi duymuyor sağır olmuş kulakları. Hiçbir acıyı görmüyor kör olmuş gözleri…

Şimdi bunca hayasız ve kötüye gel anlat bütün bu kadim geleneğin dürüst insanlarının feryadını. Her gece günahlara yatırdıkları kalplerini Yusuf’un kuyulardaki gözyaşları ile teselli etmeye kalkıyorlar. Şerlerinin arkasına sığınıp, masalarındaki meyvelerini büyük bir iştahla yiyorlar. Evlerinde yorgan, pike dururken, metresi binlerce liraya alıp evinin penceresini astıkları kadife perdelere sarılıp yatanlar, nereden bilecekler evinin camını çöpten bulduğu gazete ile kapatanların mahcubiyetlerini…

Somali’de açlıktan ölen çocuğun, Filistin’de başına misket bombası yağan annenin, Bakü’de öksüz kalan bebeğinin, Kırım’da yerinden yurdundan atılan Türk’ün feryatları kulaklarımızı sağır ederken, soysuzlar elleri patlarcasına fani Dünya’nın zalim hükümdarlarını alkışlıyorlar. Korkaklar kendi çıkarları için kuytu köşelerde pazarlıklar yaparken, cesurlar ve iyiler Dünya kimlere kaldı diye feryat figan ediyorlar.

Cesurlar ve iyiler kara sevdalarını, insan kalmanın en büyük onur olduğunu yazıp, yanık türküler söylüyorlar yüz yıllardır. Çilelerle dolu hayatlarında, bir gün bile yabanın çaresizliğine boyun eğmeyen bütün yiğitlere, analara, babalara, kardeşlere selam olsun.

Tarih her zaman iyileri yazar. Pir Sultan Abdalları, Yunus Emreleri, Karacaoğlanları bir abide gibi karşımıza diker. Ve tarih hiçbir zaman zalimleri, hainleri, münafıkları, Nemrut’un askerlerini hiçbir zaman yazmadı, yazmayacak ta…

Gelin hatırlayalım ne diyordu Pir Sultan Abdal;

Açıldı cennet kapısı 

Lal-ü güherdir yapısı

Kıldan incedir köprüsü

Geçebilirsen gel beri…

 

Gelin hatırlayalım ne diyordu Karacaoğlan;

Üryan geldim gene üryan giderim

Ölmemeye elde fermanım mı var

Azrail gelmiş de can talep eyler

Benim can vermeye dermanım mı var

Dirilirler, dirilirler gelirler

Huzur-ı mahşerde divan dururlar

Harami var diye korku verirler

Benim ipek yüklü kervanım mı var…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —