Toplum böyledir.
Hem söz üretir, hem sözü kendi yalanlar.
Atasözlerinin karşıtlığı böyle değil mi?
Hem en güçlü, en güzel ders sözünü üretir, hem de söylediğini kendi yalanlar, yutar. Olmuşu hiç olmamış kabul ediverir. Yalanı üretir, yalancıyı da. Kendi yalanına kendi de inanır. Vah benim halkım!
“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” der ama yalanların mutluluğundan da vazgeçmez.
Toplum böyledir.
X X X
Bir kez yalana alışmasın toplum.
Yalanları benimser, yalancıları baş tacı eder. Ortalık da yalancılarla dolar.
Asıl büyük değişim, tehlikeli dönüşüm budur. Yalanlara alışmak, yalancıları sevmek. Yalanlar doğru ve gerçekleri örtüverir.
Kendi değer yargılarına sahip çıkmayan, unutan bir halk, yalanların çekici girdabında boğulduklarının farkına bile varmazlar. Yalansız bir an, yalansız bir gün geçmez. Yalancının mumu da bitmez, yatsılar da bitmez.
X X X
Bir toplumda herkes yalan söylüyor.
Yalan söylemek kutsal bir şey oldu sanki.
Ekonomik ve politik çıkar, güç ve iktidar hırsının kocamanlığı insanları yalanların normalliğine sürükledi, soktu.
Yalan, göçebe toplumun “DNA”sından gelir. Var olmanın zorluğundan…
İnsanlar, korktukları için yalan söylerler, aldatma kurnazlığı için yalan söylerler.
Öğretmenine yalan söyler, müdürüne yalan söyler, anasına babasına yalan söyler, yönetici yöneticiye yalan söyler, yalanla başlayan hayat, “YALAN DÜNYA” büyük yalanıyla tüm bir toplumu zehirler. Toplum, gerçeklerden korkan, gerçeklerden kaçan uyduruk insanların toplumu, ilkel, çağdışı bir toplum oluverir.