YARA’ lar…
Hastanelerde yeni uygulanan sistemi, bir türlü beceremediği için yine randevusunu kızı almıştı. Müzminleşen diz ağrısı için ortopedi uzmanına gitmişti. Doktor ‘eski bir yara, vurma neticesi aldığı bir darbenin yıllarca sinsi sinsi kaslarını, sinirlerini, dokuları tükettiğini ‘ söylemişti.
Eski bir yara…
Dizine örgü tığının girdiği geceyi hatırladı.
Karlı, soğuk bir kış gecesi.
Anne ve babası akraba ziyaretine gittiği için aynı divanda kardeşleriyle yan yana, divanın yastıklarını masa yaparak ödevlerini yaptıkları gece. Ödevini hemen bitirmiş, bir yandan elişini yaparken, diğer yanda kardeşlerinin ödevlerine yardım ediyordu. Elindeki tığı, yanına bıraktığını tığın dizine girip, deriyi parçalayarak iki santim öteden çıkınca, fark etmişti.
Girdiğinde hiç acı hissetmediğini annesi tığı dizinden çıkarmaya uğraşırken çektiği acıyla anladığını hatırladı.
Yıllarca sağ dizi, her ağrıdığında o ‘ 7 ‘ numaralı tığın vücudundan çıkarılışının çığlığını basmıştı içinden. O gece acısa da hiç bağırmamıştı.
Doktorluk YARA’y dı.
Sağ dizinden elini çekip sol kolundaki yaraya dokundu bu kez.
Gülümseyerek dede evinin bahçesinde ki, erik ağacına kurulan salıncakla en yükseğe sallandı yine. Ve tabi hoop diye ortanca dikmek için yeni kesilmiş yağ tenekesinin, üstüne düştü.
Bu yara gülmelikti, gururluktu…
Açık yaraya tentürdiyottu basınca, biraz korkudan sessizce ağlamıştı.
Üfleyeyim geçer YARA’sıydı.
Sağ elinin bileğine takıldı gözü. Yaraya sebep olan cam kırığına basmış gibi hissetti birden.
Sevildiğini zannedip yollar, yıllar aşmış ama hep sevgiden uzaklaşmıştı.
Öpünce geçer YARA’sıydı.
Dizine koydu elini. Son yara hariç hepsi çocukluğumdan dedi.
Yaralar, izler çocukluktan.
Hepimiz yaralı, arızalı küçük çocuklarız. Ve
Yaramız için ne yapılmadıysa onu arıyoruz.
YARA’na tuz basma… F.K.

