Zaman, durmaksızın ilerleyen bir nehir gibidir. İnsan ise bu akışın içinde bazen bir anı yakalayıp sonsuza dek saklamak ister. Bu belki sevdiğiniz birinin yanında, belki huzur bulduğunuz bir manzarada ya da kalbinizin en hızlı çarptığı yerde...
İşte insan tam da o anlara aittir. Çünkü ait olduğumuz yer, sadece bedenimizin bulunduğu yer değildir.
Ruhumuzun kök saldığı, kalbimizin derinliklerinde hissettiği yerdir. O anlar, bizi biz yapan kim olduğumuzu hatırlatan ve hayatın anlamını hissettiren anlardır. İşte tam da bu yüzden, insan zamanı durdurmak istediği yere aittir. O yer; geçmişin anılarıyla, şimdinin farkındalığıyla ve geleceğin umuduyla örülmüş, ruhumuzun evidir. An’ın içindeki akıştır.
Yaşam akıp gidiyor diyorlar.. hiç düşündün mü ve ya düşünüyor musun yaşamın nasıl akıp gidiyor?
Zaman ve zaman döngüsü içeresindeki enerjin, beynini, bedenini, zamanını, enerjini, nasıl kullanıyorsun, nerde değerlendiriyorsun? Yaşam direksiyonun başında kim var?
Yaş gelip çattığında boşluğa düşmüş zihin ve enerjisini dışarı sarf etmiş insan, yaşam akışına uyum sağlamadığında çokça enerji ve güç harcamış oluyor. Dolaysıyla çabuk yaşlanıyor ve mental olarak tatminsiz bir yaşamın içinde kendini bulabiliyor.
Duygu ve düşünce enerjileri insanın zamanın içinde yok olmasına ve yaşamın akışını engellemesine neden oluyor. Yaşamda An akışını , yani şu Anın değerini bilmesi ve onu değerlendirmesi için yargılayıcı düşünceler ve bunun getirdiği duygulardan özgürleşerek yüksek iradesi ve bilinci ile yaşama şansı var. Her Anımızı bilinçli değerlendirmek nasip olsun!
Akış Yaşam enerjisini, nefesini An’da en iyi ve mükemmel bir şekilde değerlendire bilmektir. Zamanı yönetebilmek ancak ve ancak kendi zihnimizi yönetebildiğimiz zaman mümkündür. Bu da kendi duygu yönetimimize hakim olmak demektir. Her nefes alış verişinin farkında olarak, izleyebilen bir bilinçten baktığımızda akışta ve an’nın tadını çıkarmamız mümkündür.
Yaşamı akışa bırakmak yanlış anlaşılması olsa gerek ki, insanlık bu nedenle atalete düşmektedir. Bir düşünce kalıbında takılıp kalmadan, aksiyon ve akışın paralele aktığını bilmemiz gerekir. Aksiyona geçip sonrasına aksiyon aldığımız bir şeyi bir niyet gibi denize atmamız gerekiyor, deniz onu sana en mükemmel haliyle suna biliyor. Akışta a şıkkını, b şıkkını üretebilecek zihni çalıştırmamız imkanlıdır.
Niyet et bırak, akışa bırakmanın yollarından biridir, ancak burada bir beklenti ve bekleme yok, bir addım, iki addım, kendine yüklenmeden her gün adım atmak, ileri akan nehrin içinde bir taşa taklamdan ilerlemektir, akışa göre akmak ona direnmek değildir. Her direndiğimiz durum akışın tersine gitmekten ve hatta akışa bırakmamanın özüdür.
Birinci aksiyon ve sonra bırak ve bekle, nasip kısmet diyerek ikinci aksiyon sonra bırak ve bekle. Ancak beklentide olmuyoruz, Akışa bırakmak aynı zamanda zihnin kaotik ve karmaşık olmamasını gerektirir. Olmazlılarına dahil olmadan, aksiyonun sonucunun olması inancı ile içsel derin bir huzurla akışta kalabilmektir.
Eğer ben akışın sadece durmak olduğunu anlarsam hiçbir şey için eylemde bulunamam. Eyleme geçiyoruz ve o noktada erdemli durabiliyoruz.
Çünkü evrensel sistem senin eyleme geçtikten sonra erdemliğini bekler. Yani sabır, sebat ile durabilmektir. Erdemlik nefsinin terbiyesidir, yani zihni yönetebilme kabiliyetidir. Biz ancak zihnimiz yönetebildiğimizde akışta kalabiliyoruz, akışı sık sık geçmiş - gelecek kaygısına götürmeden zamanın dışında Ana’da kalmayı öğreniyoruz. O gün orada, a anın tadını çıkarmayı öğreniyorsun!
Akışı tek aradan kaldırabilecek şey zamandır. Zaman katlığında Akış ve An hakikatini deneyimliyoruz. Zihinde zamana gitmek, gelecekte ne olacağının bilinmezliği ve geçmişin kalıntı korkularıdır, aynı şeyler mi olacak? Asılsız kararlar ile addım atmalar, acele etme ve ya ertelemek ve bir şeyi yeniden denemeye cesareti cüzi iradeyi kullanmaktır.
Peki bunun için ne yapalım? Zihnindeki geçmişten gelen çaresizlik, sevgisizlik, korku, kendine inanmama gibi kalıplaşmış inançları tek tek fark etmek, An hakikati içinde ve akışta kalmamız gerekir. Bu engel olan şeyleri yani hakikati ve gerçeği görmemizi ve duymamızı engelleyen an hakikatini ertelememize sebep olan şeyleri temizlememiz gerekli.
Akışta kalmak çoğu zaman içimizden geçen niyetlere bizi çabuk ve hızlı ulaştırır. Bunu dikkate alırsak ve kendimize hatırlatırsak sorunların kökü kendiliğinden evrenin eli ile çözülmesine müsaade eder ve bildirmiş oluruz. Evrensel sisteminin yaratıcısı elini değdirmeyi asla ihmal etmez.
Tabi bu durum zihin dolu iken biraz zor olabiliyor. Ancak dikkatimizi dışarından içeriye verebilirsek akışta kalama bakış açısı daha çok gelişir.
Sahi içeri bakmak nedir? 1. İç organlarına mı, 2. evinin içine mi, 3. kendi yaşamının içine mi? Üçüncü şık yaşamının içinden başlayabiliriz. Sonrada içimizde ne oluyor bakabilir, izleyebiliriz, sorgular, sorabiliriz.
Düşünen beyinler soran ve sorgulayan beyinlerdir. Önce kendinden başla!
Şimdi ben ne yaşadım, ne hissettim, hangi duygular vardı, nasıl davrandım, bu duygular hangi düşüncelere bağlı, tek tek sordukça, birinin cevabını aldıktan sonra diğer soruyu üretmemiz ve sormamız önemli. İçsel ve iç dönmek ve sorgulamak geçmiş kalıntılardan gelen şeylerin geleceğe nasıl yansıttığını fark ettirir.
Sormak dahi seni an hakikatine, kendi doğanı yaşamana izin vermekte.
Bunu birine yaptırmadan önce kendimizden başlayalım, kendimizde olan kalıpları sökelim ondan sonra içe dönerek çözdüğümüz şeylerin yaşamı artık nasıl akışa girdiğini izleyelim ve keyfini çıkaralım.
Akışta yani An hakikati içinde kalabilme terbiyesi aynı zamanda alt bilinç, yani hayvani dürtülerle yaşayan zihnin terbiyesidir.
Akışta Anda kendi doğamızda kalmaya niyet edelim….
Nefes ve Yaşam koçu
Aynur İBRAHİMOVA- @ozbirlik.bilinc_aynur
bilgeinsanokulu@gmail.com