Adam merdivenin en ucunda evin çatısına doğru tırmanırken, birden kafasını kaldırıp yukarıya baktığında hayretler içinde kalır. Kendini bulutların içinde ve buz gibi bir hava sirkülasyonu arasında buluverir.
Ne ara tırmandım ben bulutlara ve gökyüzünün o uçsuz bucaksız, devasa ürkütücü karanlığına?
Aşağıya bakar ama bulutlar artık grilikten siyahlığa dönerek, soğuk hava ile birlikte ona evrene hoş geldin mesajını vermektedir.
Üzülür, şaşırır hatta korkar!
Neredeyim ben?
Aslında diğer insanoğlu gibi o da hep gökyüzünde, martılar gibi uçmak istemiştir.
Fakat bu kez, uçmanın ötesinde adeta bulutları delerek, arza doğru yolculuğuna devam ederken kendini buluverir. Çıktıkça hava daha da soğur. Elleri ve ayakları adeta buz keser. Üşüyorum, üşüyorum dediğinde annesi aklına gelir. İç geçirir. Ne güzel di geçmişte yaşananlar! Amasız, çıkarsız ilişkiler ve kardeşçe paylaşılan hayatlar...
Zaman çok acımasızdır.
Ah anneciğim; ilkokula başlamadan önce evimizin mutfağındaki maşıngada, bahçemizde kartopu oynadıktan sonra üşüdüğümüz için bizlere pişirdiğin o güzelim çorbalar, yemekler, sıcak sütlü kahvelerin tadı halen daha damağımda biliyor musun?
Ama ördüğün o eldivenler, kazaklar, şapka ve bereler küçüldüler. Olmasalar da bedenime, renkleri taptaze sımsıcak halen daha yüreğimde. Kırçıllı renk seviyorum diyerek, soğuk günler için sıcak yaz gecelerinde benim için terleyerek diktiğini iyi bilirim.
Kış geceleri bana masallar anlatırken, maşıngada patlattığın kestaneler ve beni zinde tutması için gece yatmadan önce ballı ve muzlu üzerine de döktüğün tarçınların, katıksız sütlerin lezzeti ve sıcaklığı halen daha yüreğimde biliyor musun?
Yine yazın ya da bayramlarda, bitişik bahçelerde ki komşularımız ile beraber yaptığın hamurlar ve tatlılar. Sıcak kahvelere eşlik ederken yanında verdiğin küçük küçük lokumlar, geniş bahçemizde güllerin, karanfillerin, aslan ağzı çiçeklerin etrafa yaydığı kokular, sabah kahvelerine eşlik ederdi hatırlıyor musun?
Sabah büyüklü ve küçüklü bahçelerde ya da kapı karşı komşuların birbirleriyle sabah kahveleri içerken, bana da canın çekmesin diyerek yaptığın o bol sütlü sımsıcacık kahvelerin tadı halen damağımda anne. Biliyor musun?
Yine evimizin balkonundan dışarıyı seyrederken, tarasa da uçurtma uçururduk seninle. Babam işten gelince yorgun argın üşenmeden yapardı. Renkleri sarı lacivert ve bordo beyaz dı hatırlar mısın?
Kuş gibi salınır, rüzgarda hırçınlaşarak bizi şaşırtırdı. Baharda bana dalından kopardığın eriklerin, kirazların ve vişnelerin sonra da yaptığın reçellerin muhteşem olurdu. Bugün o sümbül ağaçlarının kokusu yok biliyor musun?
Çünkü o ağaçlar kesildi, yerlerine koca koca apartmanlar yapıldı. İçinde koşuşturduğumuz, yemekler yediğimiz, gece geç saatlere kadar çaylar ve kahveler içerek fallar bakılan o güzelim bahçeler öksüz kaldılar. Hatta çoğu yok şimdi. Arza doğru uzanan apartmanlar gökyüzünü kapattı. Güneşimiz yok artık anne!
Yukarıya çıktıkça fırtına şiddetini daha da arttırır. Üşür ve gözyaşları gömleğinden süzülüp yere düşerken buz kristtaleri gibi sertleşmiştir. Büyüklerinin söyledikleri aklına gelir.
Yukarıya çıktıkça, yukarısı sert ve haşindir. Orada kurallar yoktur. Dayanacak gücün olmalı ki, çıktığın zirvede kalabilesin.
Yine annesi aklına gelir. Bahçeye bakan mutfakta ana oğul ders çalışırken, bir yanda sıcak börek ve çay içerek ders yaparlarken, ona verdiği öğütler aklına gelir. Oğlum sen her zaman iyi ol. İyiler sallansalarda yıkılmazlar, devrilmezler. Merhametli ol. Sev, koru, düşeni kaldır, elinden tut. Ama merhametinin de sınırı olmalı... Yoksa sıkıntı çekersin!
Üşümüştü.
Artık elleri merdiveni tutamıyordu. İçinden pes etmeliyim diye geçirdiğinde, bulutların arasından gür bir ses; pes etmek yok evlat. Pes etmek yok.
Şaşırmıştı!
Kim bu soğuk ve karanlık buz gibi gökyüzünde ve bulutların arasından bana seslenen? Yağmur başlamış her tarafı sırılsıklam olmuştu. Zirvede olmak, sert rüzgarlara, yağmurlara, fırtınalara direnerek hedefe ulaşmaktı. Annesi de soğuk kış gecelerinde ona hikayeler, masallar anlatarak büyütmüş, ona gereken eğitimi vermişti.
Peki toplum? İnsanlar? Anneler ve babalar? Çocuklarına gerekli desteği ve eğitimi vermiş miydi? Verebilmiş miydi? Sorun da buydu?
Elleri dayanamadı azgın soğuğa ve merdiveni bırakmak zorunda kaldı. Düşüyordu. Hem de çok hızlı düşüyordu. Ama düşerken etraf gri ve siyah bulutlarla kaplı olduğu için hiç bir şey göremiyordu.
Yarım kalan aşklar.
Yarım kalan hikayeler.
Yarım kalan düşler.
Yarım kalan hayaller.
Yarım kalan sevgiler...
Yaşınız kaç olursa olsun, ne olursa olsun, bir gün hayatta yalnız kalacaksınız. İşte o zaman yazılmamış mektuplar için geç kalmış olmazsınız. Hayalleriniz sizi canlı tutar.
Peki, adam bulutların arasından yere düşüyor. Ne olacak? Yine bulutların içinden seslenen kim?
Ben yaşanmamış hayallerimin peşindeyim. Yaşınız kaç olursa olsun, hayallerinizi kovalayın...
Bir gün bulutların içinden sesleneni de yazarım. Çünkü yaşanmamış hayaller bir gün mutlaka yaşanacaktır ona inanırım. Hoşçakalın. Can Emre