Eğitimci yazar Soner Atabek yazdı

Tarih: 28.12.2025 18:37

Aidiyetin Sessiz Çöküşü

Facebook Twitter Linked-in

Aidiyetin Sessiz Çöküşü

"Aidiyet; bir yere sığmak değil, bir yürekte yankılanmaktır. Modern dünya bize her yeri sundu ama hiçbir yere ait olmamanın o sessiz yalnızlığını miras bıraktı."Soner Atabek

Değerli Dostum,

Gel bugün seninle, hızı hiç kesilmeyen bu dünyanın gürültüsünde kaybolan o en kıymetli hazinemizi konuşalım. Hani şu içimizi ısıtan, bizi birbirimize bağlayan o görünmez bağ var ya; hani bir yere, bir kalbe, bir topluma ait olma hissi... İşte tam oradan dertleşelim.

Sanki bir şeyler eksiliyor hayatımızdan, farkında mısın? Eskiden bir mahalleye, bir sofraya ya da karşılıksız bir sohbete ait olduğumuzu bildiğimiz o huzurlu limanlar, yerini ekranların soğuk ışıltısına bıraktı. Bu mektup tadındaki yazıda, hem kendi iç sesimizi dinleyeceğiz hem de bizden önce bu yollardan geçen bilgelerin sesine kulak vereceğiz. Kalbine dokunması dileğiyle...

Yitirilen Bir Cennet: Birbirimize Ait Olmayı Ne Zaman Unuttuk?

Şimdi senden tek bir şey rica ediyorum; gözlerini kapat ve sadece hayal et. Bir zamanlar, hiç tanımadığımız birinin yüzündeki gülücük bizim de içimizi ısıtırdı. Sokaklarda kahkahalar yankılanır, birinin başı sıkışsa diğerleri yardım etmek için birbiriyle yarışırdı. Oysa bugün, o kalabalık şehirlerin gri merdivenlerinde, her birimizin yüzünde görünmez bir "yabancı" maskesi var. Stefan Zweig'ın "Dünün Dünyası" kitabında o büyük özlemle anlattığı "güvenlik çağı" sanki başka bir evrende kaldı. Bizler artık kalabalıkların içinde yapayalnızız; ruhumuzu dijital dünyanın o uçsuz bucaksız ama soğuk kucağına teslim etmiş durumdayız.

Aidiyet... Bir insana verilebilecek en değerli miras belki de budur. Bir topluma, bir ideale, bir kalbe kök salabilmek. Ancak büyük düşünür Zygmunt Bauman'ın o sarsıcı uyarısını unutamıyorum: "Modern hayat artık o kadar akışkan ki, hiçbir bağ uzun süre dayanacak kadar katı değil." Bu kıymetli hazine avuçlarımızın arasından kum gibi kayıp gidiyor. Birbirimize olan o sarsılmaz güvenimiz çatlıyor; adalet, merhamet ve o eski dostumuz dayanışma sanki hiç var olmamış gibi tozlu raflara kalkıyor.

Neden böyle olduk? Çünkü artık güvenmiyoruz. Thomas Hobbes’un yüzyıllar önce söylediği o meşhur söz, "İnsan, insanın kurdudur" cümlesi, bugün sosyal medya hesaplarımızın ardında sanki yeniden can buldu. Haberler yalan, bilgiler sahte, niyetler gizli... Yan komşumuza bile kuşkuyla bakar hale geldik. Oysa güvenin bittiği yerde aidiyet çiçek açabilir mi? İnsanlar birbirinden uzaklaştıkça, bizi birbirimize bağlayan o pamuk ipliği de kopup gidiyor.

Adalet ve merhamet... Bu iki duygu, aidiyetin can damarlarıdır. Albert Camus, "Bir ülkeyi tanımak için insanların orada nasıl sevdiğine bakmak gerekir" derken aslında tam da bunu kastediyordu. Bugün zenginle yoksul, güçlüyle güçsüz arasındaki o devasa uçurum, adalete olan inancımızı sızlatıyor. Bir de üzerine o eski, sıcak merhametimizi yitirdik. Kimsenin kimseye "vaktim var" demediği, herkesin sadece kendi hızına odaklandığı bu düzende, bağ kurmak imkansızlaşıyor.

Aslında sorun sadece paramızın ya da vaktimizin olmaması değil. Biz anlamımızı yitirdik. Viktor Frankl, toplama kamplarındaki o korkunç acılardan geçerken şunu keşfetmişti: "Hayatında bir anlam bulamayan insan, varoluşsal bir boşluğa düşer." İşte biz o boşluktayız. Sanal hedeflerin, geçici alkışların peşinde koşarken gerçek değerlerimizi, ruhumuzu doyuran o manevi kökleri unuttuk.

Ama Bak, Hala Bir Umut Var!

Peki, her şey bitti mi? Asla. Dostoyevski’nin o meşhur sözünü hatırlayalım: "Dünyayı güzellik kurtaracak; bir insanı sevmekle başlayacak her şey." Aidiyet duygusunu yeniden inşa etmek bizim elimizde. İçten, sıcacık bir gülümseme; karşılık beklemeden uzatılan bir el; bir yabancının derdini gerçekten "dinlemek" için ayrılan birkaç dakika... Bunlar küçük görünebilir ama dünyayı değiştirecek kadar devrimci adımlardır.

Dürüstlüğü, şeffaflığı ve en önemlisi merhameti yeniden baş tacı yapmalıyız. Aidiyet, bizi bir araya getiren ve toplumları yıkılmaktan koruyan yegâne güçtür. Birbirimize gerçek, sahici bağlarla bağlanarak dünyayı yeniden adil ve anlamlı bir yer haline getirebiliriz.

Unutma dostum; aidiyet duygusu bizim en büyük mirasımız. Gel, bugünden başlayarak o yitirilen hazineyi aramaya çıkalım. Birbirimize sadece bir "kullanıcı" olarak değil, bir "insan" olarak dokunalım.

Sence bugün, yanından geçen o yorgun yabancıya sadece insan olduğu için içtenlikle gülümsemek, dijital dünyanın aramıza ördüğü o buzdan duvarları eritmeye yeter mi?

Yazar: Soner Atabek


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —