Küçük bir Anadolu kasabası…
Caminin karşısında arazisi olan bir adam…
Arazisi üzerine bir:
Genelev inşa etmeye başlıyor…
★
İmam ve cemaat büyük gürültüler de kopararak bu inşaata itiraz ediyorlar…
Ancak…
Arazi sahibi:
“Tapulu, imarlı mülküm size ne?” diyerek inşaata devam ediyor…
★
İmam her gün yanına cemaati de alarak inşaatın önüne geliyor:
İnşaatın sahibine yüksek sesle beddua ediyor…
★
İnşaat ilerliyor…
Açılışına birkaç gün kala…
İnşaatın çatısına düşen bir yıldırım yangına sebep oluyor…
Bina yanıp kül oluyor…
★
Başta İmam olmak üzere…
Cami cemaati hayatlarından memnun…
Ama…
İnşaatı yerle bir olan adam…
Başına gelen bu belânın sebebinin…
Kendisine edilen beddualar olduğuna inanıyor…
Ve…
★
Bir hukuk mahkemesine gidip:
İmam ve cemaatinden şikâyetçi oluyor:
“Her gün gelip bana beddua ettiler, sonunda Allah dualarını kabul etti ve inşaatım yıkıldı, zararımı tazmin etmelerini istiyorum…”.
★
İmam ve cemaat, mahkemeye verdikleri savunmalarında:
“Bu olayın bizim beddualarımızla ne ilgisi olabilir?.. Allah-ü Teala bedduamızı kabul ettiyse hayır dualarımızı da kabul ederdi ama bugüne kadar hiçbir bedduamız ve hayır duamız yerine gelmedi. Şikayetçi, çatısına kuru ahşapları dizmiş, yıldırımdan dolayı tutuşan tahtalar yanınca bütün binası yandı” diyor…
Yargıç dosyadaki:
İddiaları…
Tarafların verdikleri delilleri inceliyor…
Ve:
“Nasıl bir hüküm verebileceğimi bilmiyorum ancak” dedikten sonra devam ediyor:
''Ortada çok garip bir durum var… Taraflardan birisi duanın gücüne inanan bir genelev sahibi, diğeri ise duanın gücüne kesinlikle inanmayan ve inkâr eden bir imam ve cemaati…”.
