Siz bilmezsiniz.
Nerden bileceksiniz.
Ben anne kirpiyim, iki de yavrum vardı. Evim tam şuracıktaydı, şu kuru çeşmenin yanındaki yamacın hemen yanı başında. Küçüktü ama iki yavrumla birlikte sığıyorduk içine işte. Yazın serin, kışın ılıktı. Yavrularımla birlikte otların, çiçeklerin, kuru dalların arasında meşe palamudu arardık, öyle çoktu ki, paylaşırdık sincaplarla, tavşanlarla, gelinciklerle, komşuyduk ya! Yuvamıza taşır da kışa saklardık. Güzel günlerdi, ne güzel günler!
X X X
Bir gün insanlar geldi ormana.
Hayır, gezmeye değil, ormanın sessizliğinde oturup piknik yapmaya değil.
Arabalarla geldiler.
Ellerinde kağıtlar, kalemler, makineler.
Ölçtüler, biçtiler, bize de güldüler.
Çekip gittiler.
X X X
BİR SABAHIN KÖRÜNDE…
YİNE İNSANLAR GELDİ.
BÜYÜK MAKİNALARLA, DEV GİBİ.
ÖYLE GÜRÜLTÜLÜ ÇALIŞIYORLARDI Kİ, ÖDÜMÜZ KOPTU.
AĞAÇLAR SUSTU.
KUŞLAR ÖTMEZ OLDU.
YUVALARINA SIĞINDI ORMANIN SAKİN HAYVANLARI, ÖDLERİ KOPTU.
YAVRULARIMLA BİRLİKTE KORKUDAN TİRİL SIĞINDIK YUVAMIZA.
ORMAN SARSILIYORDU.
X X X
Kocaman makineler ağaçları deviriyor, kesiyor, çok büyük, geniş yollar yapıyor. Nasıl da inlemiş, ağlamıştı o güzelim meşeler, kayınlar, kestaneler, ıhlamurlar, bir görseniz, bir duysanız!
“Rüzgâr Enerji Santrali” denilen dev kanatlı, korkunç şeyleri diktiler, o güzelim ağaçların yerine.
X X X
Bir gün kocaman kocaman taşlar düştü yuvama.
Yuvaların üstüne üstüne.
Ne ben kaçabildim, ne yavrularım.
Ezildik taşlar altında.
ŞİMDİ BEN ÖLÜ BİR KİRPİYİM.
SEN Mİ?
SEN DE ÖLÜ BİR İNSAN!