New York’ta, Amerikalı bir adamla bir kadın, gökdelenin tepesinde akşam yemeğindeler.
Ortam romantik… New York, ışıl ışıl… Garsonların biri gelip, biri gidiyor. Kemancılar, Vivaldi’yi çalıyorlar. Her şey süper…Kadın, mest olmuş durumda…Sohbet koyulaşıyor. Adam konuştukça kadın, hayran hayran bakıyor ona…
Adam, sonunda konuyu yatağa getiriyor ve “Yemekten sonra yatmaya ne dersin?” diyor.
Kadın, birden öfkeyle ayağa kalkıyor, “Lânet olsun size! Bütün erkekler aynısınız! Aklınız fikriniz yatakta! Bıktım artık sizin gibilerle yaşamaktan!” diye bağırarak, kendisini camdan aşağıya atıyor.
Gökdelenin 65’inci katında bir İngiliz, camı açmış, hava alıyor. Bir bakıyor ki, kadın düşüyor. Çevik bir hareketle kadını belinden yakalıyor:
“Ne yapıyorsun bayan?”
“Yaşamak istemiyorum!” diye ağlıyor, kadın.
İngiliz:
“Olur mu hiç? Gençsin, güzelsin. Yaşamak harikadır. Seninle Londra’ya gideriz!” diyor.
Kadın, “Eee, sonra?” diye soruyor.
“Orada benim bir şatom var, oraya gideriz…”
“Eee, sonra?”
“Atlara bineriz, kırları gezer, av partilerine katılırız.”
“Sonra?”
“En güzel viskileri içeriz…”
“Sonra?”
“Şöminenin karşısına geçer, yanan odunların çıtırtılarını dinleriz…”
“Eee…”
“Sonra da yatarız!”
Kadın, yeniden ağlamaya başlıyor. Gözlerinden yanaklarına yaşlar dökülüyor:
“Allah kahretsin! Bütün erkekler aynısınız. Aklınız fikriniz yatakta! Hepinize lânet olsun!” diye bağırarak, kendini camdan aşağı atıyor.
45’inci katta bir Fransız, purosunu tüttürerek, balkonda dolaşıyor. Düşen kadını görünce hemen atılıp, onu havada yakalıyor:
“Ne yapıyorsunuz hanımefendi?”
Kadın, ağlamaklı:
“Nefret ediyorum hayattan, yaşamak istemiyorum. İnsanlar çok kötü!” diyor.
Fransız:
“Olur, mu hanımefendi? Hayat güzeldir. Seninle Paris’e gideriz… Şanzelize’de, bulvar kafelerinde otururuz…”
“Eee, sonra?”
“Eyfel Kulesi’ne çıkar, Paris’i yukarıdan seyrederiz.”
“Ee, sonra?”
“Oradan benim çiftliğime gideriz. Sana çevreyi gezdiririm…”
“Sonra?”
“Şarap mahzenimden yıllanmış, harika bir şarap çıkarır, açarız…
“Sonra?”
“Nefis şarabı karşılıklı içeriz…”
“Peki, sonra?”
“Yatağa gideriz tabii ki…”
Kadın, yine ağlamaya başlıyor:
“Lânet olsun sana da, senin gibi erkeklere de…Aklınız fikriniz yatakta…” diye bağırarak, kendini camdan aşağı atıyor.
Temel, 18’inci katta camı açmış, hava alıyor. Kadının düştüğünü görünce hemen uzanıp, onu belinden yakalıyor:
“Ne ediysun? Ne yapıyorsun böyle?”
Kadın, ağlamaklı:
“Yaşamak istemiyorum!”
Temel, babacan:
“Olur mu hanım? Boş ver düşmeyi… Hayat güzeldir da… Seninle Rize’ye gideruk.”
“Sonra?”
“Çay toplaruk.”
“Sonra?”
“Yaylaya çıkaruk.”
“Sonra?”
“Horan teperuk… Baktuk sıkılduk, deniz kenarına ineruk.”
“Ee, sonra?”
“Denize açılıruk, hamsi tutaruk…”
“Sonra?”
“Hamsiyi tava yapıp yeruk.”
“Sonra?”
“Hamsinin buğulaması da olur, hamsili pşlav da olur, yeruk. Hamsi çorbası harikadır. Hepsini yapıp yapıp içeruk!”
“Ee, sonra?”
“Hamsi tatlısı da yaparuk, hamsili ekmek de yeruk!”
Sabırla dinleyen kadın, sonunda dayanamıyor, gözlerini Temel’e dikerek, “Yani yatmayacak mıyız?” diye soruyor.
Öfkelenen Temel, “Tüüü, orospiii” diye bağırarak kadını tutup, camdan aşağı atıyor!